Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İyi ve bahtıyla yar olmak

İnsanın ruhunda, iyilik ve kötülük arasında gizemli bir dans vardır. Her birimizin içinde, meleğin masumiyetiyle şeytanın kurnazlığı birbiriyle yarışır. Ancak bu dansın sonucu, kişinin tercihlerine, düşüncelerine ve eylemlerine bağlıdır. İyilikle kötülük arasındaki bu hikaye, insanın bahtını şekillendirir. İnsanın dünya yolculuğunda ona eşlik eden bahtıdır. Nerede ve ne zaman başlayıp biteceği belli olmayan bu yolculuğumuza tanık olanlar yani yoldaşlarımız ise başlangıçta seçmediğimiz kişilerdir. Bu kişileri öncelikle belirli sıfatlarla tanırız. Bir bebek için anne, baba, amca gibi kavramlar böyledir. Hayata tutunma aşamasından sonra ise yolculuğumuz yol arkadaşlarımız olan sosyal çevremizle şekillenerek: eş, dost, arkadaş, komşu gibi sıfatlar da eklenir ve nihayete erer.  Bu iki olay arasında ise yaşamış oluruz. Ne kadar kolay ifade ediliyor değil mi? Aslında bu anlatıma zamanın göreceli yapısını da ekleyecek olursak göz açıp kapayıncaya kadar bitmiştir bütün yol. Bu yolculukta kimim
En son yayınlar

Gece Yağmuru

Bugün 21 Aralık... En uzun gece olduğundan mı bilmiyorum uyku tutmadı bu gece. Belki gecenin uzunluğu belki de hüznüydü sebep... Çok sevdiğim yağmuru da üzerine ekleyince bu mektubu kaleme almaya karar verdim. Ruhumu ıslatan bir yağmur yağdı bugün içimdeki derinlere. Yağmurun kendisi gönlümdeki bozkırı ıslatırken apansız, sesi de ruhumda yankılandı. İnsanın içine yağmur mu yağar yahu dediğini duyar gibiyim. Gönlünde bir bozkır, düşlerinde orman büyütenin içindeki derinlere yağmur da yağar kar da...  İçimdeki ben üç kişiyiz derim bilirsin. Yaşlı bir bilge, yaramaz çocuk ve ben birlikte yaşayıp gidiyorum. Hangi tarafım ağır basıyor bilmem. Uçurtma uçuran çocukla, gökyüzüne şiir yazan bilge. Bilye oynayan çocukla, toprakla uğraşan bilge hep bir aradalar. Ne içimdeki çocuğu büyüttüm bunca demde ne de bilgeyi uzaklaştırdım benliğimden. Hepimize ben diye seslenirim. Çünkü ben, üç kişiyiz.  Ben, yaşlı bilge. Ben, yaramaz çocuk. Ben hepimiz. Gelgelelim ruhumun yağmuruna. Ruhumla hissettiğim bu

İnsan | Hayat | Bilmece

Yaşanıldıkça girift sokaklarında kaybolunan fakat bir o kadar da keşfe açık bir sahnedir hayat. Öznesi kendimiz olsak da cümlenin diğer öğelerini belirleyemediğimiz bir sahne bu. Ne zaman, nerede, kimle ve nasıl yol yürüyeceğimizin de çok belirli olmadığı bir bilmeceyi adına ömür denilen zamanda  yaşarken çözmeye çalışsak da '-tam anlamlı bir cümle kurduk' dediğimizde, sahne ışıklarının kapanmasıyla afalladığımız bir tiyatro desem yeridir. İmtihan dünyasıdır bu hep bir şeyle sınanırız da öznesi kendimiz olan cümlenin yüklemi de hiç çalışmadığımız yerden çıkar. Bazen o kadar karmaşık bir hale gelir ki çözebilene aşk olsun. Bazen de engin denizler gibi görürüz ufkumuzu ve derin bir nefes alarak kendimizi mutlu edecek uğraşlara sararız. Karmaşık ve zor olduğu anları aşmak için uğraşan, şairin tabiriyle 'geceye yenilmeyen insana; ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır.' Rahat ve emin olduğumuz anlarda ise mayasının gereğini yapar insan. Fırtınalı sabahlarını

Payidar ∞

Yazımıza kronolojik bir başlangıç yaparak insanın dünya üzerindeki macerasıyla başlayalım istiyorum. İnsanlık tarihi kitaplarında ilk insan topluluklarının daha çok su kenarlarında hayat bularak dünyanın değişik coğrafyalarına dağıldıkları ifade ediliyor. Çoğunlukla ailelerden oluşan avcı toplayıcılardan oluşan gruplar zamanla kabileleri oluşturarak yerleşik hayata geçen ilk insanlar oldular.  Yerleşik hayata geçen ilk insanların oluşturduğu topluluklar köyler veya kasabalar olarak nitelendirilebilecek küçük yerleşim alanlarında insan medeniyetini geliştirmeye başladılar. Başlangıçta sadece tohumları ıslah edip çiftçilik yaparak yaşayan bu gruplar toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda farklı sosyal ve beşerî ihtiyaçları karşılayacak şekilde evrilerek ilerleme gösterdiler.  Dünyanın en ücra köşelerine dahi yayılan insanlık aradan geçen binlerce yılda her geçen gün ilerleme kaydederek insan medeniyetini geliştirdi. Bugün sekiz milyarı geçen dünya nüfusu, Birleşmiş Milletler tarafından tanın

Toplumsal Hafıza

#Unutmadık dediklerimizi, unutuyor muyuz? Hayatımıza giderek daha çok nüfuz eden bilgi iletişim araçları ve sosyal medya sayesinde bir anda gündem olan ve toplumsal olarak refleks gösterdiğimiz birçok olayı neden aradan geçen kısa bir süre sonra neredeyse hiç hatırlamıyoruz, sizce de garip değil mi? #EmineBulut, #ÖzgecanAslan, #MünevverKarabulut, #FatmaŞengül, #Güldünya Tören Yukarıda sadece son yıllarda toplumda infial yaratan kadın cinayeti kurbanlarının isimlerini yazdım. Hafızalarımızı yoklayalım, kaçını hatırlıyoruz? Beşeri hafıza dediğimiz kavramla ilgili çok bilinen bir söz vardır. Tanzimat dönemi şairlerimizden Muallim Naci´ye ait olan bu anlamlı özdeyiş şöyledir: 'Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.' Bu özdeyişi günümüz Türkçesi ile söyleyecek olursak: 'İnsan hafızasının eksikliği ya da sakatlığı; unutmasıdır, unutkanlıktır. İnsan hafızasının unutmaya meylini tartışacak değilim. Hatta böyle bir olgunun insanın doğası gereği olabileceği kanaatindeyim. Fakat toplumsa

Magistra

Bir yürüyüşte yanınızdan geçiverip giden veya bir otobüste kısaca sohbet ettiğiniz ya da arkadaş grubunda yeni tanıştığınız birisi olabilir Magistra. Yüksek enerjisiyle çevresine hayat tohumları eken, farkındalığı sayesinde kendisiyle barışık, dinginliğiyle sığınılacak bir liman gibi hissettiren, yanında tarifsiz bir iyilik hissine kapıldığınız ve genellikle esrarengiz bir tip olarak tanımladığımız bu tarifi zor insanlar hayatta ve az sayıdalar. Bir kitapta rastladım ben de kendisine. Hiç tanımasa da bezgin bir halde gözlemlediği hayat yorgunu bir kadını adeta yeniden yaşama başlatan hayat dolu bir kadın Magistra.  Önerileri hep hayatın içinden. Yaparak, yaşayarak öğrenmesini ve farkında olmasını sağladığı kadının hayata yeniden dönmesini sırf içindeki iyilik hali için istiyor. Bir kitap kahramanından ziyade çevremizdeki örneklerini düşünürsek birçoğumuzun tanıdığı Magistra'lar vardır elbet.  Size iyi gelen ve genellikle dert ortağı olduğunuz güven hissi vermesiyle birlikte iyi

Filtre Balonları, Sahte Profiller ve Yapay Zeka

Filtre Balonları Nedir? Filtre balonları, sosyal medyada kullanıcıların sadece kendilerine benzer görüşlere sahip kişilerle etkileşime girdikleri ve farklı bakış açılarına maruz kalmadıkları durumlardır. Bu durum, kullanıcıların gerçeklik algısını bozabilir ve kutuplaşmaya yol açabilir. Sahte Profiller ve Botlar Nedir? Sahte profiller, gerçek bir kişiye ait olmayan veya gerçek bir kişinin kimliğini taklit eden sosyal medya hesaplarıdır. Sahte profillerin birçok amacı olabilir, örneğin reklam yapmak, bilgi toplamak, manipüle etmek veya trollemek. Sahte profiller genellikle botlar tarafından yönetilir. Botlar, otomatik olarak mesaj gönderen, beğenen, paylaşan veya takip eden yapay zeka programlarıdır. Botlar, sahte profilleri gerçekmiş gibi göstermek için insan davranışlarını taklit ederler. Yapay Zeka Nedir? Yapay zeka, insan zekasını taklit eden veya aşan bilgisayar sistemleridir. Yapay zeka, verileri analiz edebilir, öğrenebilir ve karar verebilir. Yapay zeka, sahte profilleri oluştur

Cambaza Bakma !..

Şehir eğlencelerinden birisi de sirktir. Topluca bir merakla gidilen sirkten çoğu zaman hayretle çıkılarak ertesi günlerde gördüklerimizi anlata anlata bitiremezdik. Ateş dansları, çeşitli hayvan gösterileri ve akrobatik hareketlerle birlikte sihirbaz gösterileri sirkin havasını büyüleyici bir atmosfere çevirirdi.  Yazımın kastı eski zamanlarda daha çok deneyimlediğimiz sirk maceraları anlatmak değil. Sirklerde insanların etkilendiği o gösteriler sırasında bir anlık zaaflarından faydalanan tiplerin günümüz versiyonlarına dikkat çekmek istiyorum.  Topluca gerçekleştirilen her eylem ve aksiyonda iyi niyetli kişilerin olduğu gibi kötü niyetli kişilerin de olması muhtemeldir. Toplumda iyi ile kötünün yarışı insanlık tarihi kadar eskidir. Şimdi düşünün bir sirke gittiniz ve ip üzerinde adeta fizik kurallarını alt üst eden bir cambazı hayretler içerisinde izlerken bir de bakmışsınız cüzdanınız yok.  Şimdi bu sizin suçunuz mu, cambazın suçu mu, yoksa sizin duygularınızı manipüle eden hırsızın

Kilim / Kültür

İnsanlığın dünya üzerindeki serüvenine eş olarak biriken; adet, gelenek, görenek, töre, sanat anlayışı, dil, din gibi birçok unsurun hem bir arada tutulmasını sağlayıp hem de  nesilden nesle aktaran bir kavramdır ' kültür '.  Bu özelliğiyle de bir milleti diğerinden ayırarak, milletlere ruh üfler. Kültürel değerler olarak anacağımız bu kavramlar içerisinde semboller ve motifler de büyük yer kaplar.  Orta Asya'dan beri  süregelen  göçebe yaşam sitili ve yerleşik hayatla birlikte kullanılan bu sembol ve motifler çeşitli eşyalarda kendini gösterir. Dokumacılık  sektöründe halı ve kilimlerde karşımıza çıkan sembol ve motiflerden bazıları; insan, akrep, su yolu, el, hayat ağacı, ejderha, bereket, göz vb. gibi sembollerle uygulanır. Gelgelelim bu sembol ve motiflerin kilim türküsü ile bize çağrıştırdıklarına.  Benim yaşımda olup da kilim türküsünü bilmeyen yoktur diyebilirim.  Türküyü dinlediğinizde bu toprağın sesini duyar, derdiyle dertlenir, töresini hissedersiniz.

Gerçek / Hakikat - Eğri / Doğru

İnsanlık tarihi kadar eski bir konudur bu... İnsan dünyaya geldiği ilk andan itibaren öğrenme macerasına da çıkmış olur. Öğrenilen her şey beynimizde kavramlarla ifade edilerek kodlanır. ' Kalem ' dediğimiz zaman aklımıza gelen nesneyi, kalem kavramının beynimizdeki çağrışımının görüntüsü olarak kavramsallaştırırız.  Kavramsallaştırma ürünü olarak öğrendiğimiz ve hayatımıza tatbik ettiğimiz olgular içerisinden gelin; hakikat, gerçek ve eğri, doğru kavramlarını inceleyelim. Bakalım bu kelimelerin çağrışımları ve hayatımıza yansıları arasında tutarlılık var mı?  Hakikat/Gerçek Hakikat ile gerçek arasında da yukarıdaki örneğe benzer bir ilişki bulunur. Orhan Hançerlioğlu, “gerçek” ifadesini nesnel gerçeklikle ifade ederken, “hakikat”i ise gerçeğin beyindeki ifadesi olarak değerlendirir. Yani masamızdaki çiçek gerçek, onun beynimizdeki ifadesi ise hakikattir. Bu ifadeye göre Hakikat, gerçeğin kendisini değil bizim anlamlandırdığımız şekliyle yansımasından ibarettir.  Eğri/Doğru Des

Tamamlama Müdürü

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Osmanlı'nın son zamanlarında iki medeniyet arasında bocalayan Türk toplumunun davranışlarını eleştirel dilde konu aldığı mizahla dolu bir romanıdır. Bilenler bilir, bilmeyenler için kısaca şöyle ifade edelim. Romanda saatlerin doğru zamanı göstermesi için  ayarlanması gereksinimini bir kuruluş yardımıyla gidererek bu yolla para kazanma gayesi güden dolandırıcı karakterli Halit Ayarcı'nın, Hayri İrdal karakteri yardımıyla Saatleri Ayarlama Enstitüsünü kurması ve sonunda bu kuruluşun çöküşü anlatılmaktadır.  Devletten destek alarak gelişen, halk ve yabancı ülkeler nezdinde de itibar gören bu  kuruluşta yapılan tek şey abesle iştigaldir.  Romanın yazımızla alakalı kısmı ibretliktir. Kuruluş maksadı itibarıyla gereksiz olan bu yapının foyasının ortaya çıkmaması için çalışanlarının da; yakın akraba, komşu, arkadaş gibi kişilerden seçilmesi gerekir.  Hal böyle olunca her bir tanıdığa belirli görevler paylaştırılması doğal bir s

Zehra / Karşılaşmalar

Yüzüne vuran akşamüstü güneşinin verdiği tarifi imkansız hissin verdiği huzurla uzanmayı çok seviyordu  yaşlı kadın. Daldığı derin hayal öncesinde çoğuna göre bir ömre sığmayacak hatıralarla dolu hayatını gözünün önünden geçirdiğinde 'Ne çok şey yaşadım, birçok çok kişi tanıdım, hani neredeler ?'  dedi kendi kendine. Son zamanlarda hayatına dokunan herkesle ilk karşılaşmalarındaki sahneler gözünün önünden bir film sahnesi gibi geçiyordu... Austin marka taksi dolmuşun hızla yaklaştığı durakta bekleyen Zehra biraz önce önlerinden hızla geçerken üzerine çamurlu su sıçratan başka bir arabanın arkasından kallavi bir küfür sallamış fakat şoför duymazdan gelerek yoluna devam etmişti. Taksi dolmuşa bindiğinde üzerindeki çamurlu suyu temizlemeye uğraşırken sıkış tıkış devam eden seyahatte yanındaki beyefendinin verdiği mendil çok işine yaramış ve kirlenen kıyafetlerini silmişti.  Adamın yüzüne bile doğru düzgün bakmadığını teşekkür ederek arabadan indiğinde fark eden Zehra'nın yüzün