İnsanın ruhunda, iyilik ve kötülük arasında gizemli bir dans vardır. Her birimizin içinde, meleğin masumiyetiyle şeytanın kurnazlığı birbiriyle yarışır. Ancak bu dansın sonucu, kişinin tercihlerine, düşüncelerine ve eylemlerine bağlıdır. İyilikle kötülük arasındaki bu hikaye, insanın bahtını şekillendirir. İnsanın dünya yolculuğunda ona eşlik eden bahtıdır. Nerede ve ne zaman başlayıp biteceği belli olmayan bu yolculuğumuza tanık olanlar yani yoldaşlarımız ise başlangıçta seçmediğimiz kişilerdir. Bu kişileri öncelikle belirli sıfatlarla tanırız. Bir bebek için anne, baba, amca gibi kavramlar böyledir. Hayata tutunma aşamasından sonra ise yolculuğumuz yol arkadaşlarımız olan sosyal çevremizle şekillenerek: eş, dost, arkadaş, komşu gibi sıfatlar da eklenir ve nihayete erer. Bu iki olay arasında ise yaşamış oluruz. Ne kadar kolay ifade ediliyor değil mi? Aslında bu anlatıma zamanın göreceli yapısını da ekleyecek olursak göz açıp kapayıncaya kadar bitmiştir bütün yol. Bu yolculukta kimim
Bugün 21 Aralık... En uzun gece olduğundan mı bilmiyorum uyku tutmadı bu gece. Belki gecenin uzunluğu belki de hüznüydü sebep... Çok sevdiğim yağmuru da üzerine ekleyince bu mektubu kaleme almaya karar verdim. Ruhumu ıslatan bir yağmur yağdı bugün içimdeki derinlere. Yağmurun kendisi gönlümdeki bozkırı ıslatırken apansız, sesi de ruhumda yankılandı. İnsanın içine yağmur mu yağar yahu dediğini duyar gibiyim. Gönlünde bir bozkır, düşlerinde orman büyütenin içindeki derinlere yağmur da yağar kar da... İçimdeki ben üç kişiyiz derim bilirsin. Yaşlı bir bilge, yaramaz çocuk ve ben birlikte yaşayıp gidiyorum. Hangi tarafım ağır basıyor bilmem. Uçurtma uçuran çocukla, gökyüzüne şiir yazan bilge. Bilye oynayan çocukla, toprakla uğraşan bilge hep bir aradalar. Ne içimdeki çocuğu büyüttüm bunca demde ne de bilgeyi uzaklaştırdım benliğimden. Hepimize ben diye seslenirim. Çünkü ben, üç kişiyiz. Ben, yaşlı bilge. Ben, yaramaz çocuk. Ben hepimiz. Gelgelelim ruhumun yağmuruna. Ruhumla hissettiğim bu