Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çocuk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Şehir : İnsan : Kimlik :

Bazı kavramlar adeta gizemli bir şekilde  birbirlerine   bağlıdır.  Bir kavram ifade edildiğinde o kavramın çağrışım yaptığı birden çok kavram hafızamızda belirebilir.  İnsan / şehir / kimlik ilişkisi de bu şekildedir. Girizgah olarak Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin asırlar öncesinden günümüze ışık tutan ifadesiyle konuya dikkat çekmek istiyorum.  ''İnsan, şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür.  Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur.'' İnsan şehrin sokaklarında, evlerinde, parklarında, iş yerlerinde, okullarında,  dolayısıyla birçok mekanında yaşar ve zamanla bu mekanlarda da kendisini inşa eder.  İnsanın fikir dünyasının şekillenmesine yaşadığı şehrin katkısı yadsınamaz bir boyuttadır. Şehrin katkısı hem mimari olarak, hem de şehrin diğer kültür ögelerinin etkileri olarak düşünülebilir. Şimdilerde beton ve demirin tercih edildiği sözü

Hayallerin Kadarsın

Hayal kurmak umudun resmini çizmektir... Hayal kurmak; görmediğimiz, dokunmadığımız ve hissetmediğimiz, ancak umudumuzda var olanı düşlemektir. Hayal kurmak, umudun zihindeki canlanmasıdır... Çocukluğundan beri birçok kişi hayal kurmamak üzere tembihlenmiştir.   İnsanlar genelde hayal kurmamamız gerektiğini söylerler diyebilirim.  Ama aslında hayaller, özlemlerimizin ve yapmak istediklerimizin bir taslağıdır. Büyüklerin de hayalleri olmasını, hayallerinin peşinden koşmalarını savunan biri olsam da çocukların hayal dünyaları bambaşkadır. Çocuklar tüm masumiyetleriyle, masum hayallerini de büyütürler kendi geleceklerine... Çoğumuz bu yüzden hayal kurmayı 'çocuksu' bulur. Çocukken kurduğumuz hayallerimiz tüm masumiyetiyle hafızalarımızda yerini tutar. Belki bundan dolayıdır ki hayal kurmak daha çok, 'çocuksudur' ... Hayalden kanatları olmasaydı insanların, düşleri olmasaydı, özlemleri olmasaydı... Hayaller nasıl gerçeğe dönerdi ? Hayalleri gerçek kıla

Bilim : Sanat : Toplum :

Toplumun Gelişmesinde; Bilim mi Sanat mı Daha Önemli ? Jean Jacques Rousseau tarafından 1750 yılında yazılan ''Bilimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk/Söylev'' kitabındaki yazarın görüşü, az sonra okuyacağınız satırlardaki şahsi görüşlerime tam olarak uyuşmuyor diyebilirim. Toplumların gelişmesinde bilim ve sanat konularının rollerini eğer merak ediyorsanız hep birlikte merakımızı giderelim, ne dersiniz? Rousseau kitabında; bilimin ve sanatın insanları boş uğraşlara yönelttiğini ve erdem kavramını bitirdiğini söylüyor. Bilimin artması ve sanatın çoğalmasıyla yöneticilerin, askerlerin erdemlerini yitirmesi ve ahlaklarının bozulmasına sebep olduğunu anlatıyor.  Bu yüzden bozgun ve yenilgilere uğranıldığından bahsediyor. Hatta bir yerde ''…bize birçok bilim öğrettiniz, yüksek bilgilere ulaştırdınız; ama bütün bunların hiçbirini bize öğretmemiş olsaydınız yeryüzünde daha az mı kalabalık olacaktık?  Daha kötü mü yönetilecektik? Daha az güçlü, daha az sağlıklı, daha

Özgürlük Kavramı ve Akıl Üzerine

Özgürlük nedir derseniz, en baştan söyleyeyim. Dünyadaki tanımları kadar geniş bir kavramdır...  Bir çok düşünür, bilim insanı, felsefeci, öğretmen, işçi, yurdum insanı gibi toplumun her kademesinde bulunan kişiler tarafından farklı tanımlarla karşımıza çıkar özgürlük. Benim anladığım herkesin bir özgürlük tanımının olduğudur. İnsan psikolojisi açısından her insanın farklı bir yapıda bulunduğu bir gerçektir. De ki: “Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.” (İsra 84)  Yukarıdaki ayet bizlere her insanın farklı fıtrat üzere yaratıldığı gerçeğini bildirir... Her insanın farklı bir mizacı ve fıtratı varsa herkesin de özgürlük anlayışının birbirinden farklı olması çok normaldir o halde...  Hatta herkesin hayatında farklı zamanlarda farklı kavramlarla tanımlanır özgürlük.  Bana, özgürlük nedir diye sorarsanız? Kendi hayatım üzerinden, örneklerle anlatayım. Yedi yaşımdayken sorsaydınız bu soruyu ban

Kırmızı Başlıklı Kız ve İyi Kalpli Kurt

Bir varmış, bir yokmuş; iki varmış, üç çokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber iken, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken çok eski zamanlarda, küçük bir kız yaşarmış... Günlerden bir gün annesi güzeller güzeli kızına kırmızı bir başlık dikmiş.  Başlık kıza o kadar çok yakışıyormuş ki zamanla herkes ona “Kırmızı Başlıklı Kız” diye seslenmeye başlamış. Masal bu ya Kırmızı Başlıklı Kız, etrafındakiler tarafından çok da sevilmeyen, kurnazlıklarıyla bilinen ve kimseye iyiliği dokunmayan biriymiş. Annesi bir gün onu yanına çağırmış: “Benim Kırmızı Başlıklı Kızım, bu ekmeklerle bir tas çorbayı al büyükannene götür. Yaşlı kadın çok hasta. Hem seni de özlemiştir.” demiş.  Kırmızı Başlıklı Kız ise, “Yol da çok uzak, neden hep ben gidiyorum ki?” diyerek karşılık verse de sepeti almış ve yola çıkmış.  Büyükannesine giden yol bir ormandan geçiyormuş. Ormanın içerisinde bir kurdun evi varmış. Kurt herkese iyilikler yapar, tüm hayvanlara sah

Ruhunuzun bir tarafı, bırakınız 'Çocuk' kalsın !

' A nnesi gül koklasa, ağzı gül kokar' diye özetlese de şair, biz  anlatalım istedik. 'Çocuk' konusunu...                                                            ' Masum ' kimdir deseler, hemen aklımıza ilk olarak 'çocuk' gelir, öyle değil mi?  Tabii ki öyledir. Tüm çocuklar masumdur çünkü. Asya'dan Afrika'ya kadar dünyanın her köşesindeki çocuk kalbi olabildiğince masum çarpar.  Peki çocuğun minicik kalbine sığdırdığı dünyalar kadar masumiyet   neler oluyor da çocuk  büyürken  azalıyor dersiniz?  Neler oluyor da dünyada olabildiğince kötü insanlar, bunca masum çocuk varken hala kötü kalabiliyor? Bu soruların muhtelif cevapları olsa da bizim ortak bir temennimiz vardır. Bir çocuk büyürken, beyni ve kalbindeki masumiyet azalmamalı, aynı zamanda içindeki küçücük çocuğa ait ruh, hep biraz çocuk kalmalıdır.👍  Yoksa etrafındaki acımasız dünyada ne kendisine yapılan haksızlıkları unutabilir. Ne de hataları ve ihanetleri atlatabilir.... Sabah se