Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Gönül etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Duvarlar Konuşur mu?

Duvarlar eskiden de konuşurdu. Şimdi de konuşur.  Fakat insanlığın daha müşfik, daha munis ve daha muhlis olduğu demlerde daha iyi anlaşılırdı... Nasıl mı konuşurdu duvarlar ?  Üzerlerine yazılan yazılarla konuşurdu. ''Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa'' diyen Faruk Nafiz'in Han Duvarları da böyle idi. Evet ne yazılırsa o lisanla konuşurdu duvarlar ve derdi olanın derdini aktarırdı okuyana.  Duvar yazıları ile aktarılan duygular bazen bir şairin şiirinden bir kesit, bazen de bir slogan olurdu. M illi bir hasret ise coşku dolu; a şk, özlem veya vuslat ise duygu dolu bir yazı olarak aktarılırdı fırçalara. Ellerine kompozisyon kağıdı verildiğinde doğru düzgün bir yazı ortaya koyamayan, saatlerce arpacı kumrusu gibi düşünen çocuklarımızın karşısında yeni badana yapılmış bir duvar olduğunda yazdıkları duvar yazıları, sözler, sloganlar veya çizdikleri karikatürler birçok şair ve yazara taş çıkarır diyebilirim. Graffiti;  1970'lerin ve 1980'leri

Şehir : İnsan : Kimlik :

Bazı kavramlar adeta gizemli bir şekilde  birbirlerine   bağlıdır.  Bir kavram ifade edildiğinde o kavramın çağrışım yaptığı birden çok kavram hafızamızda belirebilir.  İnsan / şehir / kimlik ilişkisi de bu şekildedir. Girizgah olarak Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin asırlar öncesinden günümüze ışık tutan ifadesiyle konuya dikkat çekmek istiyorum.  ''İnsan, şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür.  Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur.'' İnsan şehrin sokaklarında, evlerinde, parklarında, iş yerlerinde, okullarında,  dolayısıyla birçok mekanında yaşar ve zamanla bu mekanlarda da kendisini inşa eder.  İnsanın fikir dünyasının şekillenmesine yaşadığı şehrin katkısı yadsınamaz bir boyuttadır. Şehrin katkısı hem mimari olarak, hem de şehrin diğer kültür ögelerinin etkileri olarak düşünülebilir. Şimdilerde beton ve demirin tercih edildiği sözü

Adalet : İsraf : Zaman :

5 Dakikada; Bu yazıyı okurken harcayacağınız beş dakikalık zaman dilimi içerisinde dünyada ortalama olarak; 1250 bebek doğacak ve bunların 55'i açlık sınırının altında büyüyecek. Dünyanın değişik yerlerine 1800 yıldırım çarpacak. İrili ufaklı 25 deprem olacak. 90'ı açlıktan olmak üzere 535 kişi hayatını kaybedecek. 81175 varil petrol tüketilecek. Ben bu istatistiği bir internet sayfasında gördüğüm zaman açıkçası üzerinde çokça düşünmüştüm. Dünyanın büyüklüğü ve insanın acizliği karşısında ise sarsılmıştım. Bir yanda ebeveynlerinin banka cüzdanlarında bol sıfırlarla geleceklerini garantiye almış bebekler, d iğer yanda açlık ve  sefalet içerisinde geçecek bir ömre kaç savaş sığacağından bile belirsiz bebekler... Aynı dünyada, aynı havayı soluyarak geçirecekleri süreli bir zaman dilimi içerisinde pek de adil olmayan bir serüvende yaşayacak ve ölecekler. Müzede bir gün ve adalet kavramı; Geçenlerde aile dostlarımızla Çingene

Girizgâh

Söze, esas maksada giriş... Geçenlerde arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorduk.Tam da sohbetin konusunu içeren, maharetli arkadaşların varlığı ile ilgili şöyle bir cümle kullandım.  - ''Etrafımızda mâhir arkadaşlar var'' Dememe kalmadı ki, sohbete dahil arkadaşlardan biri ne dese iyi ? - ''Mâhir kim ? '' Ben de durdum ve dedim ki;  - ''Bizim bir arkadaş 😃''  Dil, edebiyat, kültür, sanat, vb. mülahazalarında geldiğimiz nokta işte biraz da böyledir.  Trajikomik bir haldir.  Cümle içinde kullanılan 'Mâhir' kelimesinin maharetli anlamında kullanıldığını bilmeyen, popüler kültürün esiri kitleler...  Kelime dağarcığı olarak birkaç yüz kelime ile hayatını idame ettiren, Türk ve İslam kültürünün kadim geleneklerinin farkında olmayan bu kitlelerin hâli, Moliere'in Gülünç Kibarlar tiyatrosunun konusunda da benzerdir.  Aristokrasi ve soyluluğa özenen ve onlar gibi davranan Cathos ve Madelon... Babalarının evlenmeleri için bu

Karnımızı doyuruyoruz. Peki ya beynimizi ?

Açlık denilince aklınıza ilk gelen kelime nedir diye sorsam? Birçoğunuz, hemen ''Afrika'' diyecektir sanırım.  Bu soruya benim cevabım da, Afrika olurdu. Çünkü bu kelimeyi duyduğumda; açlıktan karnı içine geçmiş, gözleri yuvasından fırlamış bir çocuk beliriyor hemen aklıma. Sanırım, bu resim açlığın insani bir ihtiyaç olmasından kaynaklı.  Açlık oyunları filmini de izleyenleriniz vardır. Bu film senaryosuna göre kura ile seçilen ikişer gencin katıldığı "Açlık Oyunları" düzenlenmektedir. Kısmen eğlence amaçlı, kısmen de halka gözdağı vermeyi hedefleyen bu oyunlarda 24 farklı 'yarışmacı' bütün televizyon seyircilerinin gözleri üzerindeyken, rakiplerini eleme ve hayatta kalma mücadelesi vermektedirl er. Açlık Oyunları filminde temel vurgu hayatta kalmak için bir başkasının hayatına son verebilmektir. Açlık, insanın temel ihtiyaçlarından biridir.  Açlık hissi beslenerek giderilmediği zaman ise, insanın en temel hayati fonksiyonlarını, düşünce yetisin

Sayın hamili kart sahibi kardeşim ;

ETİKETLER  Meselemiz ne senin kartın, ne de mesleğin/etiketin...  Meselemiz etiketimizin yani mesleğimizin, kişiliklerimiz ve cemiyet hayatı üzerine yansımaları…  Şimdi, benlik algınıza sesleniyorum.  Benlik algısı kısaca kişinin kendisi hakkındaki algılarıdır. Ben dürüstüm, ben öfkeliyim, ben hırslıyım, ben çalışkanım, iyiyim, sabırlıyım, kararsızım vb…  Kişideki kendine güven, olumlu ve gerçek bir benlik algısı ile mümkündür. Bu sebeple de kendimize olan güveni sağlamak için olumlu ve gerçek benlik algısına nasıl ulaşacağımızı bilmemiz gerekir.  Olumlu ve gerçek benlik algısına sahip bir insanın cemiyet hayatındaki katkıları şüphesiz sayılamayacak kadar fazla olacaktır. Kişinin bu benlik algısı onu olması gerekene götüren ve kişiliğini şekillendiren bir olgu olacaktır.  Cemiyet hayatında hiç kimse faydasız değildir. Her birey, önemli bir işlevi yerine getirmektedir; bütünü oluşturan yapboz parçaları gibi, bireyler de cemiyeti oluşturmaktadır.  Eşyanın tabiatı gereği toplum hayatın