Ana içeriğe atla

Duvarlar Konuşur mu?

Duvarlar eskiden de konuşurdu. Şimdi de konuşur. 

Fakat insanlığın daha müşfik, daha munis ve daha muhlis olduğu demlerde daha iyi anlaşılırdı...

Nasıl mı konuşurdu duvarlar

Üzerlerine yazılan yazılarla konuşurdu.

''Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa'' diyen Faruk Nafiz'in Han Duvarları da böyle idi. Evet ne yazılırsa o lisanla konuşurdu duvarlar ve derdi olanın derdini aktarırdı okuyana. 


Duvar yazıları ile aktarılan duygular bazen bir şairin şiirinden bir kesit, bazen de bir slogan olurdu. Milli bir hasret ise coşku dolu; aşk, özlem veya vuslat ise duygu dolu bir yazı olarak aktarılırdı fırçalara.

Ellerine kompozisyon kağıdı verildiğinde doğru düzgün bir yazı ortaya koyamayan, saatlerce arpacı kumrusu gibi düşünen çocuklarımızın karşısında yeni badana yapılmış bir duvar olduğunda yazdıkları duvar yazıları, sözler, sloganlar veya çizdikleri karikatürler birçok şair ve yazara taş çıkarır diyebilirim.

Graffiti; 1970'lerin ve 1980'lerin Dünyasında  politik dönüşüm sırasında başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde de milyonların hayatını etkileyen ve gündelik hayatımıza bu sayede giren bir sanat dalı var bu sanatın adı Graffiti Sanatı. 


Duvarların Rock And Roll'u olarak da adlandırabileceğimiz bu sanat akımı şehirlerin duvarlarını rengarenk resimler ve ikonlarla süslemekten başka bir şey değil. Tabii içerisine sanatsal, siyasi ve günlük simgeler katarak.

İlk zamanlarda protesto içerikli olduğu görülen graffiti sanatı, gün geçtikçe görselliği ile de ön plana çıkmış ve kendisini bir sokak sanatı olarak hissettirmeye başlamıştır.

Tıpkı tarih boyunca insanoğlunun sevgisini, nefretini, üzüntüsünü ve çoğu zaman da baskı altına aldığı duygularını duvar yazıları yoluyla aktardığı gibi. 

Yine konumuz olan duvar yazılarına dönecek olursak. 

Düşünce, duygu, olay ve imgelerin insanlarda estetik duygular uyandıracak bir biçimde, dil aracılığıyla, söz ve yazıyla anlatımını amaç edinen sanat dalını Edebiyat olarak adlandırırız.


Bazen bir aşk için hüzün yüklü sözleri, bazen büyük düşleri, bazen de gündelik hayatın getirdiklerini yansıtan duvar yazılarının bir edebi yönü var desem beni eleştirenlerin '' -Bu da nereden çıktı ya hu'' diyeceklerini duyar gibi oluyorum.

Tabii bu sözüm zamanın süzgeci ile de alakalı bir iddiadır. Bu yazıyı kaleme almama sebep olan da tam olarak budur.

1970'lerin politik atmosferindeki bütün görüşlerin kaleme aldığı duvar yazıları ve içerik ile şimdilerdeki duvar yazılarını karşılaştırsak bu konudan birçok ders çıkarırız diye düşünüyorum.

O yıllarda büyük bir oyunun parçaları olarak kamplara ayrıştırıldığını düşündüğüm zamane gençlerinin politik düşünceleri ve bu düşüncelerinin yansımaları olan edebi metinleri, sözleri, duvar yazıları ile şimdiki gençlerin kaleme aldıklarını, çizdiklerini karşılaştırırsak konu daha iyi anlaşılacak diyebilirim.


O yıllarda ''Kahrolsun  .... '' diye biten politik duvar yazılarını yazan, sağcı ya da solcu olsun memleketini seven gençlerin siyasi jargonu ile şimdilerdeki popüler kültürün esiri olmuş gençlerin edebi yönünü karşılaştırsak herhalde komik bir durum olur. 

Sizce de öyle değil mi?

Konumuz duvar yazıları olunca mizahi bir bakış açısının olması tabii ki muhtemeldir. Eski zamanlarda da duvarlarda trajik ya da komik yazılar ve resimlerle duygular ifade ediliyordu ama sanırım bugünlerdeki gibi ifadeler sığ değildi. 

Okuyanı etkileyen, anlatımı özlü, düşüncesi sağlam temellere dayanan edebi metinlere daha çok kağıt üzerinde denk geliriz. Yazımıza konu duvar yazılarının edebi yönü de vardı demek için zaman olgusu bu yönüyle manidardır.


Araştırmalara göre ilk duvar yazıları yaklaşık 1.600-1.700 yıl öncesinden beri duvarlarımızı süslüyor. 

O zamanın günlük yaşantısından kesitleri anlatan duvar yazıları o dönemin özelliklerini yansıtan bir argüman olarak değerli. 

Fakat şimdilerdeki duvar yazılarımızın çokça edebi yönü vardır, toplumun özelliklerini yansıtır vb.  diyemeyeceğimiz kanısındayım.

Toplumun evrildiği yön itibariyle  okumayan ve sorgulamayan kitlelerin kültürel mânâda da gelişemeyeceği gerçeğini unutmamak lazım.

Bir şairimizin ''Minibüslerin arkasına seni ben yazdım'' diye ifade ettiği araç arkası yazılara ise hiç girmeyeceğim. 

Bu da başlı başına bir yazı konusu olarak kalakalsın. 


Yazımı bir kamyon arkası sözle bitirmek istiyorum. 

''Siz siz olun üç kuruşluk adama beş kuruşluk değer vermeyin. Aradaki iki kuruşa sizi satar.''

Sağlıcakla. Hoşça kalın.

Yorumlar

Blogdaki Popüler Yayınlar

Bilim : Sanat : Toplum :

Toplumun Gelişmesinde; Bilim mi Sanat mı Daha Önemli ? Jean Jacques Rousseau tarafından 1750 yılında yazılan ''Bilimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk/Söylev'' kitabındaki yazarın görüşü, az sonra okuyacağınız satırlardaki şahsi görüşlerime tam olarak uyuşmuyor diyebilirim. Toplumların gelişmesinde bilim ve sanat konularının rollerini eğer merak ediyorsanız hep birlikte merakımızı giderelim, ne dersiniz? Rousseau kitabında; bilimin ve sanatın insanları boş uğraşlara yönelttiğini ve erdem kavramını bitirdiğini söylüyor. Bilimin artması ve sanatın çoğalmasıyla yöneticilerin, askerlerin erdemlerini yitirmesi ve ahlaklarının bozulmasına sebep olduğunu anlatıyor.  Bu yüzden bozgun ve yenilgilere uğranıldığından bahsediyor. Hatta bir yerde ''…bize birçok bilim öğrettiniz, yüksek bilgilere ulaştırdınız; ama bütün bunların hiçbirini bize öğretmemiş olsaydınız yeryüzünde daha az mı kalabalık olacaktık?  Daha kötü mü yönetilecektik? Daha az güçlü, daha az sağlıklı, daha

Ruhunuzun bir tarafı, bırakınız 'Çocuk' kalsın !

' A nnesi gül koklasa, ağzı gül kokar' diye özetlese de şair, biz  anlatalım istedik. 'Çocuk' konusunu...                                                            ' Masum ' kimdir deseler, hemen aklımıza ilk olarak 'çocuk' gelir, öyle değil mi?  Tabii ki öyledir. Tüm çocuklar masumdur çünkü. Asya'dan Afrika'ya kadar dünyanın her köşesindeki çocuk kalbi olabildiğince masum çarpar.  Peki çocuğun minicik kalbine sığdırdığı dünyalar kadar masumiyet   neler oluyor da çocuk  büyürken  azalıyor dersiniz?  Neler oluyor da dünyada olabildiğince kötü insanlar, bunca masum çocuk varken hala kötü kalabiliyor? Bu soruların muhtelif cevapları olsa da bizim ortak bir temennimiz vardır. Bir çocuk büyürken, beyni ve kalbindeki masumiyet azalmamalı, aynı zamanda içindeki küçücük çocuğa ait ruh, hep biraz çocuk kalmalıdır.👍  Yoksa etrafındaki acımasız dünyada ne kendisine yapılan haksızlıkları unutabilir. Ne de hataları ve ihanetleri atlatabilir.... Sabah se
EŞ ZAMANLI İNTERAKTİF UYGULAMALAR PROJESİ  “ VÜCUDUN SENİNDİR ONU KORU ” “ SANAL ÂLEMDE GERÇEK GÜVENLİK ” PROJELERİ ÖRNEKLEMİ İLE ANLATIMI 2017-MERSİN Proje Koordinatörü: Ahmet YALKIN / Mezitli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü MEZİTLİ İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ STRATEJİ GELİŞTİRME BİRİMİ PROJE GEÇMİŞİ ( 2015-2017) 1. Vücudun Senindir Onu Koru Projesi ( Mersin ili geneli / 360000 Öğrenci ve Öğrencilerin Velileri) 2. Sanal Âlemde Gerçek Güvenlik Projesi ( Mersin ili geneli / 360000 Öğrenci ve Öğrencilerin Velileri) 3. Mezitli – Eğitim Liderleri Akademisi ( Cumhurbaşkanlığı Protokol Eski Uzmanı / İhsan ATAÖV’ün katılımlarıyla  / İl genelindeki eğitim yöneticilerine ) 4. 2015 KA101 AB Projesi –( Kaynaştırma Öğrencilerine Yönelik /125000 € Hibe Bütçeli ) 5. 2016 KA101 AB Projesi – (Mültecilere Yönelik / 88512 € Hibe Bütçeli ) 6. 2017 KA101 AB Projesi –( Ortaöğretim Kurumlarında Erken Okul Ter