Söze, esas maksada giriş...
Geçenlerde arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorduk.Tam da sohbetin konusunu içeren, maharetli arkadaşların varlığı ile ilgili şöyle bir cümle kullandım.
Geçenlerde arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorduk.Tam da sohbetin konusunu içeren, maharetli arkadaşların varlığı ile ilgili şöyle bir cümle kullandım.
- ''Etrafımızda mâhir arkadaşlar var''
Dememe kalmadı ki, sohbete dahil arkadaşlardan biri ne dese iyi ?
- ''Mâhir kim ? ''
Ben de durdum ve dedim ki;
Trajikomik bir haldir.
Cümle içinde kullanılan 'Mâhir' kelimesinin maharetli anlamında kullanıldığını bilmeyen, popüler kültürün esiri kitleler...
Kelime dağarcığı olarak birkaç yüz kelime ile hayatını idame ettiren, Türk ve İslam kültürünün kadim geleneklerinin farkında olmayan bu kitlelerin hâli, Moliere'in Gülünç Kibarlar tiyatrosunun konusunda da benzerdir.
Aristokrasi ve soyluluğa özenen ve onlar gibi davranan Cathos ve Madelon...
Babalarının evlenmeleri için bulduğu iki soylu insandan daha da soylusunu isterler.
Ama bu iki soylu La Grange ve Du Croisy’nin oyununa denk gelerek onların uşaklarıyla zaman geçirmek zorunda kalırlar.
Uşaklar ile kızların geldiği yer taşra olduğu için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar kibarlık çabaları üstlerine bir türlü oturmamakta ve oldukça komik durmaktadır...
Gülünç fakat kibar olmak da gerçekten komik bir hâldir.
Moliere'in Gülünç Kibarlar eserinde anlatmak istediği şey aslında insanın geldiği yeri unutmaması ve gülünç durumlara düşmemesidir.
Benim mesajım ise toplumlardaki dil ve fikir birliğinin fertleri de kaynaştıracağı ve anlaşmazlıklara son vereceği yönündedir.
Türkçe konusunda gülünç durumlara düşmeye de gerek yoktur. Türkçesi varken ilgili kelimenin yabancısını kullanmak gereksiz bir durumdur ve gülünç de olabilir.
Bir örnekle;
Büyüklerin sohbetlerinden feyiz almak, o meclislerde bulunmak için can verenler şöyle bir hitaba yabancı değillerdir.
- Agâh ve mütenebbih olunuz...
Bu iki kelimenin gönül iklimimizde farklı tesirleri olsa da anlamları şöyledir; Agâh ; yani farkında ve dikkatli olan.
Mütenebbih; yani bir şeyden ders alıp aklını başına toplayan. Böyle ilim sohbetlerinde dinleyicilerin farkındalık düzeylerinin yüksek olmasını isteyen âlim, aynı zamanda bu hususlardan ders almalarını da arzu etmekte olduğundan böyle bit hitapla konusuna başlamaktadır.
Eminim bu yazıyı okuyup da içinizde bazı kelimeler yüzünden bu adam ne demek istemiş diyenler de çıkacaktır.
Yukarıda anlatmak isteğim husus da aynen bu vurgu içindir.
Dedesinin mektubunu okuyamayan torunlar olarak mahcup değil miyiz?
Mahcubuz çünkü anamızın ak sütü gibi arı, duru Türkçemizi ve özü Türkçe olan Osmanlıcayı, birkaç yüz kelimelik hapishaneye sığdırmaya çalışıyoruz ve bu durumun farkında bile değiliz.
Günlük hayatta, yazın dilimizde, bir topluluk karşısında vb. kelime dağarcığımızdaki kifayetsizlik nedeniyle kendimizi yeterince ifade edemiyoruz.
Evet yazımızdaki az sayıdaki eski dille ifade edilen kelimeleri ve cümle bütünlüklerini anlamlandıramayan kardeşlerim de olacaktır.
Zaten ağır ve edebi bir dil ile anlatım illa ki güçlüdür demek niyetinde de değilim. Bunun doğru olmadığını da düşünüyorum. Dilin yaşayan bir ağaç gibi farklı zamanlarda farklı gelişim göstermesi de kabildir.
İmparatorluk kurmuş bir milletin ferdi olarak yaşayan Türkçemizin diğer dillerden aldığı kelimeleri ile daha güçlü olduğunu savunuyorum.
Türk Dil Kurumu'nun yayınladığı güncel Türkçe sözlüğünde 111 bin 27 kelime vardır. Bunlardan yaklaşık 15 bini ise yabancı kökenli kelimelerdir.
Kökeni itibari ile Farsça olan 'Peygamber' kelimesi ile Yunan kökenli 'Efendi' kelimesi uzun örneklere gerek kalmadan konuyu aktarmada yeterli diye düşünüyorum.
Peygamber Efendimiz derken birisi Fars, diğeri Yunan kökenli iki kelimeden Türkçe düşünerek bir anlam çıkarmak ancak o dilin büyüklüğünü gösterir.
Diğer dillerden Türkçeye geçen kelimeler atılacak olsa, güzel Türkçemizin o fasih anlatım değeri sizce de sınırlı olmaz mıydı?
Diller kelimeleri ile zenginleşirler. Dünya üzerinde fazlaca konuşulan dillerde genetik faktörler sayısal olarak dilin kullanımında etkendir. (Çincenin fazlaca kullanılması Çinlilerin sayısı ile alakalıdır)
Bunun yanında büyük medeniyetlerin kullandığı diller de dünya üzerinde fazlaca kullanılırlar.
Türkçemizin bir dünya dili olarak diller ailesindeki yeri de nadidedir.
Arı-duru Türkçemizin toplum içerisinde daha net anlaşılabilmesi için illa ki edebi ve ağır bir anlatım tarzının olmasına da gerek yoktur. Türkçemizin toplum içerisinde daha net anlaşılabilmesi sonucunda, toplumu birbirine kaynaştıran dil ve fikir birliği de, daha fazla sağlanmış olacaktır.
Maksadımız kadim medeniyetimizin nadide eserlerinin farkında olmayan kardeşlerimizin de zengin dil, edebiyat, sanat, şiir, ilim dünyamızı tanımasıdır.
Bunun reçetesi ise;
Türkçenin popüler kültürün cenderesi altından kurtulması,
Herkesin güzel Türkçe öğrenmeye ve kullanmaya özendirilmesi,
Türkçesi varken yabancı sözcük kullanımının bırakılması,
Eğitim öğretim kurumlarında Türkçe eğitiminin etkili ve verimli yapılarak bunun bir milli beka sorunu olduğunun altının çizilmesi,
Kelime dağarcığımızın gelişebilmesi için kitap okumanın davranış halinde öğretilmesi,
Milletimizin dil ve fikir birliğinin sağlanması için arı-duru Türkçemize gereken özenin gösterilmesidir.
Kişilerin dedelerinin mektuplarını okuduklarında anlamalarını önemsiyorum.
Çünkü dil ve fikir birlikteliği neticesinde bir milleti millet yapan unsurlar, genetik kodlar gibi nesilden nesle aktarılacaktır.
O yüzden yazının başlığını girizgâh koydum.
Farsça kökenli olan bu kelime; girişlik, giriş anlamını taşımaktadır. İnşallah ilerleyen zamanlarda da gönül iklimimizden değişik bahislerle paylaşımlar yapacak ve fikir teatilerinde bulunmaya devam edeceğiz.
Latife ile başlamak istedim.
Hoş görünüz efendim.
İnşallah latif bir üslupla faydalı oluruz.
Sağlıcakla, hoşça kalın ...
Dememe kalmadı ki, sohbete dahil arkadaşlardan biri ne dese iyi ?
- ''Mâhir kim ? ''
Ben de durdum ve dedim ki;
- ''Bizim bir arkadaş 😃''
Dil, edebiyat, kültür, sanat, vb. mülahazalarında geldiğimiz nokta işte biraz da böyledir.
Trajikomik bir haldir.
Cümle içinde kullanılan 'Mâhir' kelimesinin maharetli anlamında kullanıldığını bilmeyen, popüler kültürün esiri kitleler...
Kelime dağarcığı olarak birkaç yüz kelime ile hayatını idame ettiren, Türk ve İslam kültürünün kadim geleneklerinin farkında olmayan bu kitlelerin hâli, Moliere'in Gülünç Kibarlar tiyatrosunun konusunda da benzerdir.
Aristokrasi ve soyluluğa özenen ve onlar gibi davranan Cathos ve Madelon...
Babalarının evlenmeleri için bulduğu iki soylu insandan daha da soylusunu isterler.
Ama bu iki soylu La Grange ve Du Croisy’nin oyununa denk gelerek onların uşaklarıyla zaman geçirmek zorunda kalırlar.
Uşaklar ile kızların geldiği yer taşra olduğu için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar kibarlık çabaları üstlerine bir türlü oturmamakta ve oldukça komik durmaktadır...
Gülünç fakat kibar olmak da gerçekten komik bir hâldir.
Moliere'in Gülünç Kibarlar eserinde anlatmak istediği şey aslında insanın geldiği yeri unutmaması ve gülünç durumlara düşmemesidir.
Benim mesajım ise toplumlardaki dil ve fikir birliğinin fertleri de kaynaştıracağı ve anlaşmazlıklara son vereceği yönündedir.
Türkçe konusunda gülünç durumlara düşmeye de gerek yoktur. Türkçesi varken ilgili kelimenin yabancısını kullanmak gereksiz bir durumdur ve gülünç de olabilir.
Bir örnekle;
Büyüklerin sohbetlerinden feyiz almak, o meclislerde bulunmak için can verenler şöyle bir hitaba yabancı değillerdir.
- Agâh ve mütenebbih olunuz...
Bu iki kelimenin gönül iklimimizde farklı tesirleri olsa da anlamları şöyledir; Agâh ; yani farkında ve dikkatli olan.
Mütenebbih; yani bir şeyden ders alıp aklını başına toplayan. Böyle ilim sohbetlerinde dinleyicilerin farkındalık düzeylerinin yüksek olmasını isteyen âlim, aynı zamanda bu hususlardan ders almalarını da arzu etmekte olduğundan böyle bit hitapla konusuna başlamaktadır.
Eminim bu yazıyı okuyup da içinizde bazı kelimeler yüzünden bu adam ne demek istemiş diyenler de çıkacaktır.
Yukarıda anlatmak isteğim husus da aynen bu vurgu içindir.
Dedesinin mektubunu okuyamayan torunlar olarak mahcup değil miyiz?
Mahcubuz çünkü anamızın ak sütü gibi arı, duru Türkçemizi ve özü Türkçe olan Osmanlıcayı, birkaç yüz kelimelik hapishaneye sığdırmaya çalışıyoruz ve bu durumun farkında bile değiliz.
Günlük hayatta, yazın dilimizde, bir topluluk karşısında vb. kelime dağarcığımızdaki kifayetsizlik nedeniyle kendimizi yeterince ifade edemiyoruz.
Evet yazımızdaki az sayıdaki eski dille ifade edilen kelimeleri ve cümle bütünlüklerini anlamlandıramayan kardeşlerim de olacaktır.
Zaten ağır ve edebi bir dil ile anlatım illa ki güçlüdür demek niyetinde de değilim. Bunun doğru olmadığını da düşünüyorum. Dilin yaşayan bir ağaç gibi farklı zamanlarda farklı gelişim göstermesi de kabildir.
İmparatorluk kurmuş bir milletin ferdi olarak yaşayan Türkçemizin diğer dillerden aldığı kelimeleri ile daha güçlü olduğunu savunuyorum.
Türk Dil Kurumu'nun yayınladığı güncel Türkçe sözlüğünde 111 bin 27 kelime vardır. Bunlardan yaklaşık 15 bini ise yabancı kökenli kelimelerdir.
Kökeni itibari ile Farsça olan 'Peygamber' kelimesi ile Yunan kökenli 'Efendi' kelimesi uzun örneklere gerek kalmadan konuyu aktarmada yeterli diye düşünüyorum.
Peygamber Efendimiz derken birisi Fars, diğeri Yunan kökenli iki kelimeden Türkçe düşünerek bir anlam çıkarmak ancak o dilin büyüklüğünü gösterir.
Diğer dillerden Türkçeye geçen kelimeler atılacak olsa, güzel Türkçemizin o fasih anlatım değeri sizce de sınırlı olmaz mıydı?
Diller kelimeleri ile zenginleşirler. Dünya üzerinde fazlaca konuşulan dillerde genetik faktörler sayısal olarak dilin kullanımında etkendir. (Çincenin fazlaca kullanılması Çinlilerin sayısı ile alakalıdır)
Bunun yanında büyük medeniyetlerin kullandığı diller de dünya üzerinde fazlaca kullanılırlar.
Türkçemizin bir dünya dili olarak diller ailesindeki yeri de nadidedir.
Arı-duru Türkçemizin toplum içerisinde daha net anlaşılabilmesi için illa ki edebi ve ağır bir anlatım tarzının olmasına da gerek yoktur. Türkçemizin toplum içerisinde daha net anlaşılabilmesi sonucunda, toplumu birbirine kaynaştıran dil ve fikir birliği de, daha fazla sağlanmış olacaktır.
Maksadımız kadim medeniyetimizin nadide eserlerinin farkında olmayan kardeşlerimizin de zengin dil, edebiyat, sanat, şiir, ilim dünyamızı tanımasıdır.
Bunun reçetesi ise;
Türkçenin popüler kültürün cenderesi altından kurtulması,
Herkesin güzel Türkçe öğrenmeye ve kullanmaya özendirilmesi,
Türkçesi varken yabancı sözcük kullanımının bırakılması,
Eğitim öğretim kurumlarında Türkçe eğitiminin etkili ve verimli yapılarak bunun bir milli beka sorunu olduğunun altının çizilmesi,
Kelime dağarcığımızın gelişebilmesi için kitap okumanın davranış halinde öğretilmesi,
Milletimizin dil ve fikir birliğinin sağlanması için arı-duru Türkçemize gereken özenin gösterilmesidir.
Kişilerin dedelerinin mektuplarını okuduklarında anlamalarını önemsiyorum.
Çünkü dil ve fikir birlikteliği neticesinde bir milleti millet yapan unsurlar, genetik kodlar gibi nesilden nesle aktarılacaktır.
O yüzden yazının başlığını girizgâh koydum.
Farsça kökenli olan bu kelime; girişlik, giriş anlamını taşımaktadır. İnşallah ilerleyen zamanlarda da gönül iklimimizden değişik bahislerle paylaşımlar yapacak ve fikir teatilerinde bulunmaya devam edeceğiz.
Latife ile başlamak istedim.
Hoş görünüz efendim.
İnşallah latif bir üslupla faydalı oluruz.
Sağlıcakla, hoşça kalın ...
Yorumlar
Yorum Gönder