5 Dakikada;
Bu yazıyı okurken harcayacağınız beş dakikalık zaman dilimi içerisinde dünyada ortalama olarak;
- 1250 bebek doğacak ve bunların 55'i açlık sınırının altında büyüyecek.
- Dünyanın değişik yerlerine 1800 yıldırım çarpacak.
- İrili ufaklı 25 deprem olacak.
- 90'ı açlıktan olmak üzere 535 kişi hayatını kaybedecek.
- 81175 varil petrol tüketilecek.
Ben bu istatistiği bir internet sayfasında gördüğüm zaman açıkçası üzerinde çokça düşünmüştüm. Dünyanın büyüklüğü ve insanın acizliği karşısında ise sarsılmıştım.
Bir yanda ebeveynlerinin banka cüzdanlarında bol sıfırlarla geleceklerini garantiye almış bebekler, diğer yanda açlık ve sefalet içerisinde geçecek bir ömre kaç savaş sığacağından bile belirsiz bebekler...
Aynı dünyada, aynı havayı soluyarak geçirecekleri süreli bir zaman dilimi içerisinde pek de adil olmayan bir serüvende yaşayacak ve ölecekler.
Müzede bir gün ve adalet kavramı;
Geçenlerde aile dostlarımızla Çingene Kızı Mozaiği ile tanınan Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesine ziyarete gittik. Gayet güzel ve yeni nesil bir müze içerisinde zamanın kanadında yolculuğa çıktık.
Beni düşündüren ise bu yolculukta gördüğüm manzaradan sonra ve ziyaretin bitiminde geçmişten bugüne değin bazı hususlarda değişen hiçbir şeyin olmadığı idi.
Mozaik müzesinde sergilenen mozaiklerin herhangi biri geçmiş zamanlarda yaşamış bir fakirin evini süsleyen değersiz süs eşyalarından değildi. Zamanın zenginlerinin evlerini süslüyordu bu mozaikler.
Zenginlerin evlerindeki süslerin şimdilerde de aynı değerde olduğu kanaatindeyim. Değeri binleri, hatta milyonları bulan eşyalar, süslemeler...
Fakir fukara evlerinde bulunan mütevazi eşyalar ise ilerleyen zamanlarda haliyle müzelik de olamayacaktır.
Yani değişen tek şey takvim yılı. Dünyanın adalet terazisi ise hala zengin ve güçlüden yana. Sizce de öyle değil mi?
Tersine sorular ¿
Bir yanda zulüm altında, esir kamplarında, savaş şartlarında, ilkel kabilelerde, baskı ve şiddet şartlarında özgürlüğü tadamadan ölecek milyonlarca insan, diğer yanda ise bunların tam tersi...
Bir yanda medeniyetin değerlerini özümsemiş, kültürlü, hayatında sanata ve spora yer veren, bilimsel düşünen milyonlarca insan, diğer yanda ise bunların tam tersi...
Merhum Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil'in de dediği gibi; ''Yaprak döker bir yanımız / Bir yanımız bahar bahçe.'' Yaşam dediğimiz şey zıtlıklar arenasından ibaret sanki.
Şu ''an''da belki de;
Doğu Türkistan'da Urumçi şehrinde bir Türk; Çin polisinden korkarak iş yerine gitmeye çalışıyor.
Afrika'da büyükçe bir devletin başındaki Fransız hayranı sözde bir devlet başkanı binmek üzere olduğu uçağın merdiveninde Paris'te kalacağı otelin akşam menüsünü düşünüyor.
İsveç'te bir bakan bisikletiyle iş yerine gidiyor.
Brezilya'da yağmur ormanlarının içindeki sözüm ona 'ilkel' olarak adlandırılan bir kabilede bir çocuk doğuyor.
Peru'da bir çiftçi traktörüne binmiş tarlasına gidiyor...
Şu an milyarlarca insan ve diğer canlılar kısacık hayatlarına sığdıracakları ''an''ları biriktiriyorlar, bilinçli ya da bilinçsiz...
Şu an dediğimiz zaman içerisinde dünya üzerinde gerçekleşen olaylar zinciri saymakla bitmez elbet.
Hiç bitmeyecek gibi yaşadığımız dünya hayatında hoyratça kullandığımız varlıklardan birisi de zamandır.
Hayatın değerli ''an''larını sınırsızmış gibi değerlendirip zamanımızı da israf etmemeliyiz.Geçtiğimiz aylarda aramızdan ayrılan ünlü İslam Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat SEZGİN hocanın ilginç bir hatırasını paylaşmak istiyorum.
Hoca kendi nikah merasimine sadece iki şahit davet etmiş ve neden sadece iki kişiyi davet ettiğini soranlara ise şu veciz cevabı vermiştir:
''Davet edeceğim kişilerin hayatlarının bir kısmını şahsi işim için israf edemezdim.''
''An'' içerisindeki olaylar bizlere gösterir ki zaman kavramı herkes için aynı işler.
İster devlet başkanı ister çiftçi olun aynı saat içerisinde farklı şeylerle meşgul olsanız da aynı zaman diliminde yaşamış olursunuz. Süre ikiniz için de atmış dakikadır...Süreli bir zaman dilimi içerisine hapsolan insanın bu zaman diliminden çıkışı ise ölümdür ve dünyanın belki de tek adil yaklaşımıdır insanoğluna, herkesin ölümü tadacağı gerçeği. Hesap cüzdanında bol sıfırla doğan zengin de ölür, sefalete doğan fakir de...
Güzel de ölür çirkin de, Çinli de ölür Kanadalı da, ressam da ölür çoban da.
Adaletlidir ölüm. Genç/yaşlı da dinlemez kral/soytarı da ...
''Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında.'' diyen Franz Kafka’ya katılmamak mümkün mü?..
Ölümün olduğu ve sınırlı bir zamanın herkes için eşit geçtiği bir dünyada;
Düşünen ve ibret alan bir insan için birçok ders de vardır aslında. ''Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış.'' sözünden hareketle çalışmak ve bu sınırlı süreyi de hayırlı işlerle geçirmek gerekir.
Bizi biz yapan değerler manzumesine uyarak yaşamak, köklerimizden ve geçmişimizden güç alarak yaşamak ve bu güçle geleceğe yönelmek bilinçli bir insanda istenilen bir durumdur.
Burada ''Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.'' ( Necip Fazıl Kısakürek ) sözünü de anmak isterim.
Bu sözün gereğini hayatlarımıza azmin sihirli gücünü katarak ve gösterişten uzak hayatlar yaşayarak yerine getirebiliriz.
Bilimin ve sanatın yol göstericiliğinden ayrılmadan, kadim geleneklerimize sahip çıkarak, dünyayı sorgulayıcı ve eleştirel bir bakış açısıyla yorumlayarak, işte böylelikle devler gibi eserler bırakırız karıncalar gibi çalışarak...
Karıncalar gibi çalışmak için; tevazu, samimiyet ve inanmak gerekir. Cüssemize bakmadan, inanarak, devler gibi eserler ortaya koymak için çalışmak...
Çalışmalıyız fakat sade ve gösterişten uzak bir hayat tarzıyla yaşamalıyız kanaatindeyim. Bu sade ve gösterişten uzak hayatta; kibir ve riyadan sakınarak, süreli bir hayatın farkında olarak fakat, ilim ve irfanın aydınlığında çok çalışarak yaşamak gerekir.
Ünlü yazar ve düşünür Jean-Paul SARTRE der ki: ''Her şeyi çok ciddiye alıyordum, sanki ölümsüzmüşüm gibi.'' Bu sözü her hatırladığımda durup düşünürüm.
Önem sırası içerisinde yaşamı ve olaylar örgüsünü değerlendirip her bir olguyu gerektirdiği kadar önemsemeliyiz. Her şeyi gereğinden fazla ciddiye almak da yanlış, ölümsüzmüşüz gibi yaşamak da yanlıştır, kanaatimce.
Debdebeden uzak, sade yaşamak fakat üretken ve çalışkan olmak, dünyadaki süreli zamanda eserler ortaya koymaya çalışmak ve insanlığın yükselişi için katkıda bulunmak gerekir.
Ölümsüzlüğü yakalamak istiyorsak şayet yaşadığımız çağa armağan edeceğimiz eserlerimiz olmalı şüphesiz.
Gösterişten uzak, makam/mevki/güç/para hırslarından arınmış, adaletli, erdemli ve evrensel değerlere sıkı sıkıya bağlı, yarışını kendiyle veren tam inanmış bir insan olmaya çalışmak ne güzel bir ahlaktır.
Değerli Öğretmenim,
YanıtlaSilyazdiklariniza bütün yuregimle katılıyorum.Olum ile ilgili kısmı ise hepimiz için biraz muamma. Sadece doğru yaşamayı becerdigimiz zaman ölümü düşünerek bugünü yok saymayiz.