Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kültür etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kilim / Kültür

İnsanlığın dünya üzerindeki serüvenine eş olarak biriken; adet, gelenek, görenek, töre, sanat anlayışı, dil, din gibi birçok unsurun hem bir arada tutulmasını sağlayıp hem de  nesilden nesle aktaran bir kavramdır ' kültür '.  Bu özelliğiyle de bir milleti diğerinden ayırarak, milletlere ruh üfler. Kültürel değerler olarak anacağımız bu kavramlar içerisinde semboller ve motifler de büyük yer kaplar.  Orta Asya'dan beri  süregelen  göçebe yaşam sitili ve yerleşik hayatla birlikte kullanılan bu sembol ve motifler çeşitli eşyalarda kendini gösterir. Dokumacılık  sektöründe halı ve kilimlerde karşımıza çıkan sembol ve motiflerden bazıları; insan, akrep, su yolu, el, hayat ağacı, ejderha, bereket, göz vb. gibi sembollerle uygulanır. Gelgelelim bu sembol ve motiflerin kilim türküsü ile bize çağrıştırdıklarına.  Benim yaşımda olup da kilim türküsünü bilmeyen yoktur diyebilirim.  Türküyü dinlediğinizde bu toprağın sesini duyar, derdiyle dertlenir, töresini hissedersiniz.

Kara Çalı

Bir çocuğun düşlerine inen apansız bir tokat gibi irkildi adam. Çocuk yüreğine fazlaydı bütün bunlar. Neler oluyor diye soramadan kendine bütün hayatı gözlerinin önünden bir film sahnesi gibi geçmeye başladı. Ona göre her zorluğu aşardı insan yeter ki gurbette olmasaydı. Şimdiye kadar başına gelen her sıkıntıyı geçmişinden güç alarak ve tecrübelerini kullanarak aşmayı başarmıştı.  Şimdi de geçmişine bir yolculuk yapması gerektiğine inandı ve hep yaptığı gibi anavatanını yani çocukluğunu düşünmeye başladı. Bir esrar perdesi sardı bütün benliğini, şimdi çocukluk yıllarında, köyündeydi... Dört mevsimin mütemadiyen yaşandığı yıllarda büyümüştü. Tek televizyon kanalının olduğu, sobalarda ithal kok kömürlerinin yakıldığı, radyolarda çalınan türkülere herkesin eşlik ettiği, köyün tek iletişim kaynağının bekçinin evindeki masa büyüklüğündeki telefon makinesiyle sağlandığı zamanlardı.  Uçsuz bucaksız bozkırın orta yerindeki köylerinde ilkbaharda umutlarını yeşertip yazın harman eden, ekim ayınd

Bilgi: Görgü: Kültür:

Bilgi : Bilgi konusunun girişine bilimsel bir araştırma olan Dunning–Kruger Sendromu hakkında bilgi vererek başlayalım. Dunninng - Kruger Sendromu, Justin Kruger ve David Dunning’in literatüre eklediği bir kavram. Cornell Üniversitesinde görevli psikologlar olan Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine ve 2000’de Nobel almalarına neden olan bu tanı halk arasında, ''Cahil cesareti'' olarak tanımlanan bir kavramı işaret ediyor. Teorilerinde kısaca, '' Cehalet ; bireyin kendine olan güvenini, gerçek bilgi ise güvensizliğini arttırır'' diyorlar. Bu konudaki araştırmalarında ulaştıkları sonuçlar şöyle : Niteliksiz insanlar, az sayıdaki var olan niteliklerini abartma eğilimindedir. Niteliksiz insanlar, hangi ölçüde ve ne oranla niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, etraflarındaki nitelikli insanların kabiliyetlerini görüp anlamaktan da acizdirler. Niteliksiz insanların bilgileri ve görgüleri eğitimle ar

Şehir : İnsan : Kimlik :

Bazı kavramlar adeta gizemli bir şekilde  birbirlerine   bağlıdır.  Bir kavram ifade edildiğinde o kavramın çağrışım yaptığı birden çok kavram hafızamızda belirebilir.  İnsan / şehir / kimlik ilişkisi de bu şekildedir. Girizgah olarak Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin asırlar öncesinden günümüze ışık tutan ifadesiyle konuya dikkat çekmek istiyorum.  ''İnsan, şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür.  Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur.'' İnsan şehrin sokaklarında, evlerinde, parklarında, iş yerlerinde, okullarında,  dolayısıyla birçok mekanında yaşar ve zamanla bu mekanlarda da kendisini inşa eder.  İnsanın fikir dünyasının şekillenmesine yaşadığı şehrin katkısı yadsınamaz bir boyuttadır. Şehrin katkısı hem mimari olarak, hem de şehrin diğer kültür ögelerinin etkileri olarak düşünülebilir. Şimdilerde beton ve demirin tercih edildiği sözü

Dört Mevsim

Binlerce yıl öncesinde insanoğlu doğadaki sesleri taklit ederek müziği keşfetti. Müziğin keşfi şüphesiz insanoğlunun dünya serüveninde çok önemli bir gelişme olarak diğer keşiflere yol açtı. Müziği tanımlamak gerekirse en doğal tanımı Konfüçyüs yaptı. Ona göre müzik; 'doğanın sesiydi.' Müziğin biraz da doğanın sesi olduğunu ispat edelim mi ?  O halde bir klasik müzik eserinin içinde düşünelim kendimizi ve hissettiklerimizi paylaşalım. Ünlü müzisyen Antonio Vivaldi; 'Dört Mevsim Konçertosunda', küçük bir orkestra ile dört mevsimde dolaştırır bizleri. İlkbahar kısmında tempolu ve coşkun bir şekilde insan ruhunu okşayarak dinletir.  Birdenbire bir fırtınanın korkunç uğultusu duyulur ve korkutur bizleri. O mevsim geçişiyle yaza girer Vivaldi.  Yazın güneşin merhametsiz bir şekilde canlıları kavurduğunu hissettirir. Av ve hasat zamanı sonbaharda, hasadın toplanmasını kutlayan çiftçilerin dansı ile coşturur.  Kış konçertosu ile, buz gibi havaya rağmen, kar üzerinde t

Fotoğraf ve AN

''En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı.'' AN ' ları bir fotoğraf karesine ressam inceliğiyle hapseden Büyük Usta Ara Güler'i kaybettiğimiz bu günde, '' fotoğraf sanatının '' penceresinden bakarak objektifimize takılanları tahlil edelim, n e dersiniz?   Fotoğraf çekilirken zaman durur ve o anın tüm sihri hapsolur tüm renkleriyle fotoğraf karesine. O anın tüm sihrinin hapsolduğu fotoğraflardır ki onlar hatıralarımızdır aslında.  Fotoğraf bazen: Sevdiğine söyleyemediğin sözlerdir.  Anaya, babaya, sılaya özlemdir. Bir bakışla anlatılabilen sözler kadar çoktur görmesini bilene. Tekine bile bir kitap dolusu hatıra sığabilen geçmişimizdir. Zamanı durduran insan manzaralarının, bir kareye sığması olarak da değerlendirilen bir sanattır. Tüm dünyada fotoğraf sanatı denilir o yüzden bu sanata. Ve fotoğraf sanatçısı denilir, bu kareleri bir kağıda hapsederken yüreğinin güzell

Dijital Çağda Türkiye

Dijital teknolojilerin yaşamımıza izin almadan girdiği bir çağda yaşıyoruz. Bundan çok değil, on sene öncesinde şimdiki teknolojilerin neredeyse hiçbirisini konuşmuyorduk.  Sanal bir dünyada gerçek alışverişlerin yapıldığı; mesleklerin, kültürün, vatandaşlık bağının, sosyalleşme olgusunun, gazeteciliğin, imajın dijitalleştiği bir çağ bu.  Nesnelerin internetinin gündeme gelmesiyle bundan 8-10 sene sonrasında dünyada 50 milyon araç/gerecin birbirine internet ortamıyla bağlı olacağı tahmin edilen dijital çağda; arabanız garaja yaklaşırken su ısıtıcınız içeceğiniz kahvenin suyunu kendi kendine ısıtmaya başlayacak, en iyi aydınlatma ve ısıtma/soğutma tercihleri size göre akıllı evinizde ayarlanırken yapay zeka ürünü hologram ev arkadaşınız sizi karşılayacak, giysiniz sağlık sorunu ile karşılaşabileceğinizi doktorunuzla paylaşacak desem bana inanmayabilirsiniz. Akla hayale sığmayan imkanlar ve zamanın neleri getireceğini bilmediğimiz teknolojiler ile donatılmış bir zaman dilimine; tüm