Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İnsanın Renklisi

HAYATI ALGILAMAK İlkokulda öğrendik hepimiz... Beş duyu organımız var, öyle dedi öğretmenimiz. Görüyor, kokluyor, dokunuyor, işitiyor ve tadıyoruz. Duyularımız var bizim, insani özelliklerimiz var. Duyularımız sayesindedir ki, dünya üzerinde diğer canlılardan da ayrılıyoruz. İnsanlar duyularının yanında; akıl, vicdan, ahlak ve inanç yapıları sayesinde yaşlı dünyamızın en kadim misafirleridir.  Duyuların ötesinde insanı insan yapan düşünceleri, duyguları ve davranışlarıdır. Sizce de öyle değil mi? Misafirlik demişken göz açıp kapayıncaya kadar geçirdiğimiz hayatımızın, bu AN'a kadarki kısmını yaşadık, peki geride ne bıraktık? Ve geri kalan hayatımızda gelecek planımızı nasıl yaparsak daha mutlu bir yaşam süreriz? Daha anlamlı ve mutlu bir yaşam için hayatın renklerini konuşmalıyız diye düşünüyorum. En azından duyu organlarımızın algıladıkları kadarını... Günlük hayatımızda hayatımıza renk kattığını düşündüğümüz birçok olgu var elbet. Hayatımızı renklendiren bu olgula

Sistem Sorunsalı

Sistemle ilgili afili bir başlık atarak dikkatleri yazıya cezbetmek maksadında olsam da, derdim muhatapları düşündürmek ve bu eylemin harekete dönüşmesidir. Sistem denilince akla gelen o kadar çok mekanizma vardır ki...  Sistem özünde; birçok mekanizmanın kendine özgü yöntemlerle düzenlenmesidir.  Mesela bir çiftçi iseniz, size göre sistem Çiftçi Kayıt Sistemidir ( ÇKS ). Bir öğrenci için sistem, e- Okul Sistemidir.Bir hasta için ise Merkezi Hekim Randevu Sistemi... Eğer bir yüksek lisans veya doktora mezunuysanız, YÖK’ün Ulusal Tez Veri tabanında teziniz herhangi bir intihale karşı korunma altındadır, sizin bin bir emekle hazırladığınız çalışmanız, diğer araştırmacılara sizin adınızla yol göstermektedir. TÜBİTAK’ın ULAKBİM birimi de aynı şekilde hizmet görmektedir. Örnekleri çoğaltırsak sayfada emin olun, yer kalmaz ve sıkılırsınız. Yukarıdakilerin hepsini birden kapsayan vatandaşların birçok resmi işini gerçekleştirdiği başka bir sistem olan E-Devlet uygulamaları ise son g

Ekonomik Tetikçiler

Son günlerde ülkemizin içinde bulunduğu durum ile de alakadar olduğunu düşündüğüm bir kitap okudum.  Yayınlanması bile bir hayli zor olan, birçok güç odağı ve küresel yapının yayınlanmasını engellemeye çalıştıkları ' Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları / John Perkins ' adlı kitap, yazar John Perkins'in büyük bir şirkette çalıştığı süre zarfında bazı devletler üzerindeki etkilerini konu alıyor. Kitabı okurken Türkiye üzerinde oynanan ekonomik oyunu daha iyi anladım diyebilirim.  Ekonomik Tetikçiler ( Kısaca ET ) yoluyla hangi ülkelere diz çöktürüldüğünü, hangi ülkelerin borç batağına saplanarak milli olmaktan çıkarılarak yönetimlerine el konulduğunu, hangi ülkelerin küresel sermaye ağına düşürülerek batırılmaya çalıştıklarını bir ET olan John Perkins, itiraf tadında kaleme almış. Yayınlandığı zamanlarda en çok satan kitaplar arasına giren bu kitap aslında yazarının, bu kitabı yazarak vicdanını temizlemeye çalıştığı bir ürün.  Ve kesinlikle yinelemek istiyorum, tam

Hayallerin Kadarsın

Hayal kurmak umudun resmini çizmektir... Hayal kurmak; görmediğimiz, dokunmadığımız ve hissetmediğimiz, ancak umudumuzda var olanı düşlemektir. Hayal kurmak, umudun zihindeki canlanmasıdır... Çocukluğundan beri birçok kişi hayal kurmamak üzere tembihlenmiştir.   İnsanlar genelde hayal kurmamamız gerektiğini söylerler diyebilirim.  Ama aslında hayaller, özlemlerimizin ve yapmak istediklerimizin bir taslağıdır. Büyüklerin de hayalleri olmasını, hayallerinin peşinden koşmalarını savunan biri olsam da çocukların hayal dünyaları bambaşkadır. Çocuklar tüm masumiyetleriyle, masum hayallerini de büyütürler kendi geleceklerine... Çoğumuz bu yüzden hayal kurmayı 'çocuksu' bulur. Çocukken kurduğumuz hayallerimiz tüm masumiyetiyle hafızalarımızda yerini tutar. Belki bundan dolayıdır ki hayal kurmak daha çok, 'çocuksudur' ... Hayalden kanatları olmasaydı insanların, düşleri olmasaydı, özlemleri olmasaydı... Hayaller nasıl gerçeğe dönerdi ? Hayalleri gerçek kıla

Bilim : Sanat : Toplum :

Toplumun Gelişmesinde; Bilim mi Sanat mı Daha Önemli ? Jean Jacques Rousseau tarafından 1750 yılında yazılan ''Bilimler ve Sanatlar Hakkında Nutuk/Söylev'' kitabındaki yazarın görüşü, az sonra okuyacağınız satırlardaki şahsi görüşlerime tam olarak uyuşmuyor diyebilirim. Toplumların gelişmesinde bilim ve sanat konularının rollerini eğer merak ediyorsanız hep birlikte merakımızı giderelim, ne dersiniz? Rousseau kitabında; bilimin ve sanatın insanları boş uğraşlara yönelttiğini ve erdem kavramını bitirdiğini söylüyor. Bilimin artması ve sanatın çoğalmasıyla yöneticilerin, askerlerin erdemlerini yitirmesi ve ahlaklarının bozulmasına sebep olduğunu anlatıyor.  Bu yüzden bozgun ve yenilgilere uğranıldığından bahsediyor. Hatta bir yerde ''…bize birçok bilim öğrettiniz, yüksek bilgilere ulaştırdınız; ama bütün bunların hiçbirini bize öğretmemiş olsaydınız yeryüzünde daha az mı kalabalık olacaktık?  Daha kötü mü yönetilecektik? Daha az güçlü, daha az sağlıklı, daha

Marka Değeri

Seksenlerde çocuk olan birçok kişi  eminim hatırlar.  ''yakalayın yeşil ışığı, hesaplı parlak bulaşığı..." eşliğindeki reklamdaki bulaşık deterjanı markasının, kulaklarımızdaki tınısını. Türkiye'nin ilk markaları olarak  verdikleri reklamlarla evlerimize girmekle kalmadılar, aynı zamanda hayatlarımıza da girdiler. Mesela eskiden mahallenin tüpçüsü sokaklarda gezerken kamyondan duyulan ses, hemen bir markayı çağrıştırırdı. Tüpgaz değil, ''Milangaz'' sipariş edilirdi. Bakkala bulaşık deterjanı almaya gönderirken annem " bulaşık deterjanı değilde Çiti al gel " derdi. O derece hayatımıza girmişti yani marka. Çitilemek diye bir eylem bile türetildi sonrasında. Deterjan eşliğinde birbirine sürterek temizlemek anlamında. O günlerde; Sana yağı derken margarin, Jilet derken tıraş bıçağı,  Mavzer derken uzun namlulu tüfek, Selpak derken kağıt mendil demek isterdik. Burada marka isimleri yazdım fakat, maksadım reklam yap