Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Dört Mevsim

Binlerce yıl öncesinde insanoğlu doğadaki sesleri taklit ederek müziği keşfetti. Müziğin keşfi şüphesiz insanoğlunun dünya serüveninde çok önemli bir gelişme olarak diğer keşiflere yol açtı. Müziği tanımlamak gerekirse en doğal tanımı Konfüçyüs yaptı. Ona göre müzik; 'doğanın sesiydi.' Müziğin biraz da doğanın sesi olduğunu ispat edelim mi ?  O halde bir klasik müzik eserinin içinde düşünelim kendimizi ve hissettiklerimizi paylaşalım. Ünlü müzisyen Antonio Vivaldi; 'Dört Mevsim Konçertosunda', küçük bir orkestra ile dört mevsimde dolaştırır bizleri. İlkbahar kısmında tempolu ve coşkun bir şekilde insan ruhunu okşayarak dinletir.  Birdenbire bir fırtınanın korkunç uğultusu duyulur ve korkutur bizleri. O mevsim geçişiyle yaza girer Vivaldi.  Yazın güneşin merhametsiz bir şekilde canlıları kavurduğunu hissettirir. Av ve hasat zamanı sonbaharda, hasadın toplanmasını kutlayan çiftçilerin dansı ile coşturur.  Kış konçertosu ile, buz gibi havaya rağmen, kar üzerinde t

Fotoğraf ve AN

''En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı.'' AN ' ları bir fotoğraf karesine ressam inceliğiyle hapseden Büyük Usta Ara Güler'i kaybettiğimiz bu günde, '' fotoğraf sanatının '' penceresinden bakarak objektifimize takılanları tahlil edelim, n e dersiniz?   Fotoğraf çekilirken zaman durur ve o anın tüm sihri hapsolur tüm renkleriyle fotoğraf karesine. O anın tüm sihrinin hapsolduğu fotoğraflardır ki onlar hatıralarımızdır aslında.  Fotoğraf bazen: Sevdiğine söyleyemediğin sözlerdir.  Anaya, babaya, sılaya özlemdir. Bir bakışla anlatılabilen sözler kadar çoktur görmesini bilene. Tekine bile bir kitap dolusu hatıra sığabilen geçmişimizdir. Zamanı durduran insan manzaralarının, bir kareye sığması olarak da değerlendirilen bir sanattır. Tüm dünyada fotoğraf sanatı denilir o yüzden bu sanata. Ve fotoğraf sanatçısı denilir, bu kareleri bir kağıda hapsederken yüreğinin güzell

Girizgâh

Söze, esas maksada giriş... Geçenlerde arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorduk.Tam da sohbetin konusunu içeren, maharetli arkadaşların varlığı ile ilgili şöyle bir cümle kullandım.  - ''Etrafımızda mâhir arkadaşlar var'' Dememe kalmadı ki, sohbete dahil arkadaşlardan biri ne dese iyi ? - ''Mâhir kim ? '' Ben de durdum ve dedim ki;  - ''Bizim bir arkadaş 😃''  Dil, edebiyat, kültür, sanat, vb. mülahazalarında geldiğimiz nokta işte biraz da böyledir.  Trajikomik bir haldir.  Cümle içinde kullanılan 'Mâhir' kelimesinin maharetli anlamında kullanıldığını bilmeyen, popüler kültürün esiri kitleler...  Kelime dağarcığı olarak birkaç yüz kelime ile hayatını idame ettiren, Türk ve İslam kültürünün kadim geleneklerinin farkında olmayan bu kitlelerin hâli, Moliere'in Gülünç Kibarlar tiyatrosunun konusunda da benzerdir.  Aristokrasi ve soyluluğa özenen ve onlar gibi davranan Cathos ve Madelon... Babalarının evlenmeleri için bu

Bir nükte de sizden olsun

Nükteler İnce anlamları ile bir kitap dolusu laf ile vereceğiniz mesajı bir cümle ile veren zeka ürünü cümlelerdir. Gülümsetirken düşündürdükleri içindir ki muhatabı olduğu kişileri etkileyen, z arif sözlerdir nükteler.  Şaka içeren fakat kırıcı olmayan bu sözler hayatımızın her anında karşımıza çıkarlar.  Nükte sanatında mahir olan '' nüktedan '' olarak anılan kişilerce de zekalarını ortaya koyma yolları olarak ince mesajlar vermek için kullanılırlar. Edebi ve siyasi birçok şahsın ünlü nükteleri vardır. Nükteleri ile yüzyıllarca anılan bu şahıslar kıvrak zekaları ve mesajları ile de örnek olurlar.  Konu ile alakadar eminim birçoğunuzun aklına ünlü nükteler ve nüktedanları gelmiştir bile, hatta gülümsetecek bir yazı beklentinizi de boş bırakmayacağım.  Fakat asıl vermek istediğim mesajı ise yazımın sonunda sakladım. Gülümseyerek başlayacağınız yazının sonunda da düşündürmek niyetindeyim. Yazı nüktelerle ilgili olunca elbette gülümsetmesi de, düşündürm

İnsanın Renklisi

HAYATI ALGILAMAK İlkokulda öğrendik hepimiz... Beş duyu organımız var, öyle dedi öğretmenimiz. Görüyor, kokluyor, dokunuyor, işitiyor ve tadıyoruz. Duyularımız var bizim, insani özelliklerimiz var. Duyularımız sayesindedir ki, dünya üzerinde diğer canlılardan da ayrılıyoruz. İnsanlar duyularının yanında; akıl, vicdan, ahlak ve inanç yapıları sayesinde yaşlı dünyamızın en kadim misafirleridir.  Duyuların ötesinde insanı insan yapan düşünceleri, duyguları ve davranışlarıdır. Sizce de öyle değil mi? Misafirlik demişken göz açıp kapayıncaya kadar geçirdiğimiz hayatımızın, bu AN'a kadarki kısmını yaşadık, peki geride ne bıraktık? Ve geri kalan hayatımızda gelecek planımızı nasıl yaparsak daha mutlu bir yaşam süreriz? Daha anlamlı ve mutlu bir yaşam için hayatın renklerini konuşmalıyız diye düşünüyorum. En azından duyu organlarımızın algıladıkları kadarını... Günlük hayatımızda hayatımıza renk kattığını düşündüğümüz birçok olgu var elbet. Hayatımızı renklendiren bu olgula

Sistem Sorunsalı

Sistemle ilgili afili bir başlık atarak dikkatleri yazıya cezbetmek maksadında olsam da, derdim muhatapları düşündürmek ve bu eylemin harekete dönüşmesidir. Sistem denilince akla gelen o kadar çok mekanizma vardır ki...  Sistem özünde; birçok mekanizmanın kendine özgü yöntemlerle düzenlenmesidir.  Mesela bir çiftçi iseniz, size göre sistem Çiftçi Kayıt Sistemidir ( ÇKS ). Bir öğrenci için sistem, e- Okul Sistemidir.Bir hasta için ise Merkezi Hekim Randevu Sistemi... Eğer bir yüksek lisans veya doktora mezunuysanız, YÖK’ün Ulusal Tez Veri tabanında teziniz herhangi bir intihale karşı korunma altındadır, sizin bin bir emekle hazırladığınız çalışmanız, diğer araştırmacılara sizin adınızla yol göstermektedir. TÜBİTAK’ın ULAKBİM birimi de aynı şekilde hizmet görmektedir. Örnekleri çoğaltırsak sayfada emin olun, yer kalmaz ve sıkılırsınız. Yukarıdakilerin hepsini birden kapsayan vatandaşların birçok resmi işini gerçekleştirdiği başka bir sistem olan E-Devlet uygulamaları ise son g

Ekonomik Tetikçiler

Son günlerde ülkemizin içinde bulunduğu durum ile de alakadar olduğunu düşündüğüm bir kitap okudum.  Yayınlanması bile bir hayli zor olan, birçok güç odağı ve küresel yapının yayınlanmasını engellemeye çalıştıkları ' Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları / John Perkins ' adlı kitap, yazar John Perkins'in büyük bir şirkette çalıştığı süre zarfında bazı devletler üzerindeki etkilerini konu alıyor. Kitabı okurken Türkiye üzerinde oynanan ekonomik oyunu daha iyi anladım diyebilirim.  Ekonomik Tetikçiler ( Kısaca ET ) yoluyla hangi ülkelere diz çöktürüldüğünü, hangi ülkelerin borç batağına saplanarak milli olmaktan çıkarılarak yönetimlerine el konulduğunu, hangi ülkelerin küresel sermaye ağına düşürülerek batırılmaya çalıştıklarını bir ET olan John Perkins, itiraf tadında kaleme almış. Yayınlandığı zamanlarda en çok satan kitaplar arasına giren bu kitap aslında yazarının, bu kitabı yazarak vicdanını temizlemeye çalıştığı bir ürün.  Ve kesinlikle yinelemek istiyorum, tam

Hayallerin Kadarsın

Hayal kurmak umudun resmini çizmektir... Hayal kurmak; görmediğimiz, dokunmadığımız ve hissetmediğimiz, ancak umudumuzda var olanı düşlemektir. Hayal kurmak, umudun zihindeki canlanmasıdır... Çocukluğundan beri birçok kişi hayal kurmamak üzere tembihlenmiştir.   İnsanlar genelde hayal kurmamamız gerektiğini söylerler diyebilirim.  Ama aslında hayaller, özlemlerimizin ve yapmak istediklerimizin bir taslağıdır. Büyüklerin de hayalleri olmasını, hayallerinin peşinden koşmalarını savunan biri olsam da çocukların hayal dünyaları bambaşkadır. Çocuklar tüm masumiyetleriyle, masum hayallerini de büyütürler kendi geleceklerine... Çoğumuz bu yüzden hayal kurmayı 'çocuksu' bulur. Çocukken kurduğumuz hayallerimiz tüm masumiyetiyle hafızalarımızda yerini tutar. Belki bundan dolayıdır ki hayal kurmak daha çok, 'çocuksudur' ... Hayalden kanatları olmasaydı insanların, düşleri olmasaydı, özlemleri olmasaydı... Hayaller nasıl gerçeğe dönerdi ? Hayalleri gerçek kıla