Bugün 21 Aralık... En uzun gece olduğundan mı bilmiyorum uyku tutmadı bu gece. Belki gecenin uzunluğu belki de hüznüydü sebep... Çok sevdiğim yağmuru da üzerine ekleyince bu mektubu kaleme almaya karar verdim. Ruhumu ıslatan bir yağmur yağdı bugün içimdeki derinlere. Yağmurun kendisi gönlümdeki bozkırı ıslatırken apansız, sesi de ruhumda yankılandı. İnsanın içine yağmur mu yağar yahu dediğini duyar gibiyim. Gönlünde bir bozkır, düşlerinde orman büyütenin içindeki derinlere yağmur da yağar kar da...
İçimdeki ben üç kişiyiz derim bilirsin. Yaşlı bir bilge, yaramaz çocuk ve ben birlikte yaşayıp gidiyorum. Hangi tarafım ağır basıyor bilmem. Uçurtma uçuran çocukla, gökyüzüne şiir yazan bilge. Bilye oynayan çocukla, toprakla uğraşan bilge hep bir aradalar. Ne içimdeki çocuğu büyüttüm bunca demde ne de bilgeyi uzaklaştırdım benliğimden. Hepimize ben diye seslenirim. Çünkü ben, üç kişiyiz.
Ben, yaşlı bilge.
Ben, yaramaz çocuk.
Ben hepimiz.
Gelgelelim ruhumun yağmuruna. Ruhumla hissettiğim bu apansız yağmurda içimdeki çocuk ne yapacaktı acaba bunu merak ediyorum bir süre. Gördüğüm şu oldu ki içimdeki yaramaz çocuğun sanki bir ikizi daha vardı o gün bende. Bir çocuk dans ediyor içimde bir diğeri onu kıskanarak izliyor. Yani ruhumun ıslanarak yıkandığı bu vakitte iki çocuk vardı içimde. İkisi de birbirinden farklı. Biri neden kıskandı diğerini onu da şimdilik bilmiyorum.
Bugün tarifi imkansız bir gün ve gece yaşıyorum. İçimdeki yağmuru hissederken iliklerimde beynimin kuytularında yankılanan bir kartal çığlığı duyuyorum. Bütün bunlar ben yaşarken oldu, adına en uzun gece denilen zamanda. Dans eden çocuk yeni fidanlar dikerken bozkırıma aynı anda bir orman yangını başlıyor içimde. Diğer çocuk dans edeni kıskanıyor diyelim peki neden yakıyor güzelim ormanlarımı? Oysa ikisi de benim içimde.
Yağmurun yıkadığı ruhumda yankılanan seslerin ardından senin varlığın geliyor aklıma. Evet, buluyorum aradığım cevabı. Sen benim içimde; uçurtma uçuran, bilye oynayan, dans eden, yeni fidanlar diken, şarkı söyleyerek hayatla dalga geçen çocuğu gören tek kişisin sonuçta. Hem seninle daha şen ve hayat dolu o çocuk. Bunu tüm ruhum ve bedenimle biliyorum.
Diğer çocuk kim mi ? O da ruhumun dehlizlerinde yaşayan; karamsarlık, hüzün, sıradanlık ve umutsuzlukla beslenen diğeri olmalı işte. Yağmurun yıkadığı ruhumda ansızın bir kartal çığlığıyla beliriverip bozkırımda yeşerttiğim ormanımı yakan, yaşlı bilgeyi ve dans eden çocuğu kıskanan çocuk o. Belki de herkesin içinde bulunan diğer çocuk.
Şöyle düşün ki sevdiğim ben bir göl olsam, sen bir akarsu. Sen bana akmazsan ne olur o gölün ahvali? Bir anda kuruyuverir öyle değil mi? Ruhumu besleyen bir kaynağım olmazsa yani ne olur dans eden çocuk, büyür mü diktiği fidanlar? Şimdi gece gece edebiyat yapmış diye düşünme sakın. Seni düşünmek saadetini yazarak da yaşamak güzel bir şey değil mi? Sorarım sana ruhuma hayat veren ırmak, bana hayat sunmak zor mu?
Sevginin o dayanılmaz hafifliğini seninle tadan ben dünyaya başkaldıracak kadar güçlü, çocuklar gibi şenim... Beni besleyerek hayat veren sevginle büyütüyorum bozkırımdaki ormanı. Ben, yaramaz çocuk ve yaşlı bilge sensiz anlamsız kalıveriyor. Hayat damarları kopuyor ve içimi karamsar bulutlar kaplarken ruhumun ormanları yanıyor.
İçimdeki ben üç kişiyiz evet. Ben; yaşlı bilge, yaramaz çocuk, ben hepimiz... Sen beni besleyen yegane kişi, beni ben yapan hayat kaynağı... Sensiz yaşlı bilge neşesiz, yaramaz çocuk sıradan olurdu eminim buna. Kıskanç çocuk içimde serpilir nice ormanlarımı yakardı. Ruhumu ıslatan yağmur da böyle söyledi bu gece bana.
Ben; yaşlı bilge, yaramaz çocuk, ben hepimiz...
Sen, sevginin anavatanından dökülerek gönlüme akan ırmak...
Biz; ruhunda ormanlar büyüten, birbiriyle hayat bulan iki sevgili...
Yorumlar
Yorum Gönder