Ana içeriğe atla

Kayıtlar

felsefe etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İyi ve bahtıyla yar olmak

İnsanın ruhunda, iyilik ve kötülük arasında gizemli bir dans vardır. Her birimizin içinde, meleğin masumiyetiyle şeytanın kurnazlığı birbiriyle yarışır. Ancak bu dansın sonucu, kişinin tercihlerine, düşüncelerine ve eylemlerine bağlıdır. İyilikle kötülük arasındaki bu hikaye, insanın bahtını şekillendirir. İnsanın dünya yolculuğunda ona eşlik eden bahtıdır. Nerede ve ne zaman başlayıp biteceği belli olmayan bu yolculuğumuza tanık olanlar yani yoldaşlarımız ise başlangıçta seçmediğimiz kişilerdir. Bu kişileri öncelikle belirli sıfatlarla tanırız. Bir bebek için anne, baba, amca gibi kavramlar böyledir. Hayata tutunma aşamasından sonra ise yolculuğumuz yol arkadaşlarımız olan sosyal çevremizle şekillenerek: eş, dost, arkadaş, komşu gibi sıfatlar da eklenir ve nihayete erer.  Bu iki olay arasında ise yaşamış oluruz. Ne kadar kolay ifade ediliyor değil mi? Aslında bu anlatıma zamanın göreceli yapısını da ekleyecek olursak göz açıp kapayıncaya kadar bitmiştir bütün yol. Bu yolculukta kimim

Magistra

Bir yürüyüşte yanınızdan geçiverip giden veya bir otobüste kısaca sohbet ettiğiniz ya da arkadaş grubunda yeni tanıştığınız birisi olabilir Magistra. Yüksek enerjisiyle çevresine hayat tohumları eken, farkındalığı sayesinde kendisiyle barışık, dinginliğiyle sığınılacak bir liman gibi hissettiren, yanında tarifsiz bir iyilik hissine kapıldığınız ve genellikle esrarengiz bir tip olarak tanımladığımız bu tarifi zor insanlar hayatta ve az sayıdalar. Bir kitapta rastladım ben de kendisine. Hiç tanımasa da bezgin bir halde gözlemlediği hayat yorgunu bir kadını adeta yeniden yaşama başlatan hayat dolu bir kadın Magistra.  Önerileri hep hayatın içinden. Yaparak, yaşayarak öğrenmesini ve farkında olmasını sağladığı kadının hayata yeniden dönmesini sırf içindeki iyilik hali için istiyor. Bir kitap kahramanından ziyade çevremizdeki örneklerini düşünürsek birçoğumuzun tanıdığı Magistra'lar vardır elbet.  Size iyi gelen ve genellikle dert ortağı olduğunuz güven hissi vermesiyle birlikte iyi

ASIL | SURET | GERÇEK

Asıllarla suretlerin sahnesidir hayat. Adına hayat denilen bu sahnede asıllarla suretlerin duruşmaları sürerken, gerçeği arar dururuz. Duygularımızda, işlerimizde ve ilişkilerimizde bazen asıllara bazen de suretlere bürünerek hayatımızı sürdürürüz. İnsan için aslolan ise kendi gerçeğini bilmektir. Bu gerçek bizi biz yapan benliğimizden gelir. Benliği ahlaki prensiplerle işleyen, temiz ve insani duygularla kaplı bir insanın suretlerle işi olmaz. Hayatı yekten ve asıllarla yaşar. Sade bir mantıkla, evrensel değerlere uygun, iyilik temelli bir dünyası olur. Genelde çok çevresi, parası ve itibarı olmadan da geçip gider... Kendi gerçeğinin farkında olmayan, benliğinde ahlaki kırıklıklar barındıran insan ise genelde suretlerle yaşar. Sureti haktan görünmeye çalışsa da hayatı taklit ve tenkitlerle doludur. Başka kişileri veya grupları taklit ederek giriştiği iş ve ilişkileri yüzünden bir türlü kendi olamadığı gibi bunları tenkit ederek de enerjisini

Mantık ve Diyalektik

Felsefeyi pozitif bilimle harmanladığımızda meydana gelecek olası sonuçları irdeleyeceğimiz, okurken sizi düşünce ufkunda yolculuğa çıkaracak yeni bir yazıda baş başayız. Düşünmenin tarifsiz lezzetini tadan insanoğlunun bunu eylemli bir hale getirmesiyle birlikte felsefe biliminin ilk eserleri ortaya çıkmıştır diyebilirim. Tarihi neredeyse insanlık tarihine eş olarak değerlendirilen bu bilim üzerine çalışma yapmak birçok devirde zor veya imkansız olsa da insanlık bu değerinden hiç vazgeçmedi. Modern felsefenin babası ithaf edilen Descartes'in "düşünüyorum öyleyse varım" meşhur sözünü neredeyse bilmeyen yoktur. Descartes'in ifade ettiği gibi düşünmek var olmanın sebebi değil, sonucudur. İnsanın düşünen bir varlık olarak ve aynı zamanda akıl sahibi olduğu gerçeğinden yola çıkarak; kendine, çevresine, toplumuna ve evrensel bazda dünyaya karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklarını düşünme yetisi ile aklını birleştirerek pozitif bilgiyi elde etme ve bunu teknik anla

Bilgi: Görgü: Kültür:

Bilgi : Bilgi konusunun girişine bilimsel bir araştırma olan Dunning–Kruger Sendromu hakkında bilgi vererek başlayalım. Dunninng - Kruger Sendromu, Justin Kruger ve David Dunning’in literatüre eklediği bir kavram. Cornell Üniversitesinde görevli psikologlar olan Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine ve 2000’de Nobel almalarına neden olan bu tanı halk arasında, ''Cahil cesareti'' olarak tanımlanan bir kavramı işaret ediyor. Teorilerinde kısaca, '' Cehalet ; bireyin kendine olan güvenini, gerçek bilgi ise güvensizliğini arttırır'' diyorlar. Bu konudaki araştırmalarında ulaştıkları sonuçlar şöyle : Niteliksiz insanlar, az sayıdaki var olan niteliklerini abartma eğilimindedir. Niteliksiz insanlar, hangi ölçüde ve ne oranla niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, etraflarındaki nitelikli insanların kabiliyetlerini görüp anlamaktan da acizdirler. Niteliksiz insanların bilgileri ve görgüleri eğitimle ar

Çağımızda Okuryazar Olmak

Yazımızda ; çağın okuryazarı olmak nedir, nitelikli ve entelektüel kişilerin özellikleri ve çağının okuryazarı olarak Türk ve dünya tarihine damgasını vurmuş kişiler üzerinden örnekler vererek çağın okuryazarı olmak konusunu, yaşadığı çağın gereklerini yerine getirmeyen kişilerin özelliklerini siz değerli okuyucularıma sunmaya çalıştım.  Biraz iddialı olsa da örnek sorularımız da şunlar; navigasyon programları kullanarak yön bulamayan, akıllı telefon uygulamaları ile hayatını kolaylaştırmayan, sosyal medyayı etkin ve doğru kullanarak iletişim kuramayan, dilini bilmediği bir ülkede akıllı telefon uygulamaları ile seyahat edip iletişim kuramayan biri ... Bir insan, çağımızda sadece okuması yazması var diye okuryazar sayılabilir mi? Asıl düşündürmek istediğimiz konu tam da budur.   Bütün bunlardan yola çıkarak; Drone teknolojisi, robotik kodlama, yapay zekâ vb. konuları ile Fatih Sultan Mehmet'in, Nikola Tesla'nın, İbn-i Sina'nın  alakasını merak edenler buyursunlar ef

Sayın hamili kart sahibi kardeşim ;

ETİKETLER  Meselemiz ne senin kartın, ne de mesleğin/etiketin...  Meselemiz etiketimizin yani mesleğimizin, kişiliklerimiz ve cemiyet hayatı üzerine yansımaları…  Şimdi, benlik algınıza sesleniyorum.  Benlik algısı kısaca kişinin kendisi hakkındaki algılarıdır. Ben dürüstüm, ben öfkeliyim, ben hırslıyım, ben çalışkanım, iyiyim, sabırlıyım, kararsızım vb…  Kişideki kendine güven, olumlu ve gerçek bir benlik algısı ile mümkündür. Bu sebeple de kendimize olan güveni sağlamak için olumlu ve gerçek benlik algısına nasıl ulaşacağımızı bilmemiz gerekir.  Olumlu ve gerçek benlik algısına sahip bir insanın cemiyet hayatındaki katkıları şüphesiz sayılamayacak kadar fazla olacaktır. Kişinin bu benlik algısı onu olması gerekene götüren ve kişiliğini şekillendiren bir olgu olacaktır.  Cemiyet hayatında hiç kimse faydasız değildir. Her birey, önemli bir işlevi yerine getirmektedir; bütünü oluşturan yapboz parçaları gibi, bireyler de cemiyeti oluşturmaktadır.  Eşyanın tabiatı gereği toplum hayatın