Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sancar / Salkım Söğüt

Üst üste gördüğü bu altıncı rüyaydı Sancar'ın. Her birinde de istisnasız bir söğüt gölgesi altında uçmağa gidiyor ve ruhani bir güzellik kaplayan bedenini bir salkım söğüdün dallarından göğe yükselirken görüyordu. Rüyalarında gördüklerinin ayrıntılarını düşünmesi için kafasını yormuyor ve bir asker olarak başka çeşit rüya görsem garip olur diyerek kendini teselli ediyordu. Altıncı günün sonunda köylerindeki Esma Bacı aklına geldi. Esma Bacı'ya rüyasını yorması için gidecekti fakat değersiz bir hediyeyle gitmek de istemiyordu. Sancar yoldaşı Rüzgar'a binerek ava çıkıp kısmetinde ne varsa hediye olarak Esma Bacı'ya götürmeye karar verdi. Rüzgar ona babasından kalma bir yadigardı. Babası da kendisi gibi asker olan Sancar bu değerli ata her bindiğinde babasının anlattığı kahramanlık hikayeleri gözünün önüne gelir ve atını bir başka severdi. Köylerinin karşı yamacındaki meşelikte kısmetini bulacağını düşünen Sancar atını o yöne sürdü. Rüzgar köyden uzaklaşırken huysuzlanır v

Kara Çalı

Bir çocuğun düşlerine inen apansız bir tokat gibi irkildi adam. Çocuk yüreğine fazlaydı bütün bunlar. Neler oluyor diye soramadan kendine bütün hayatı gözlerinin önünden bir film sahnesi gibi geçmeye başladı. Ona göre her zorluğu aşardı insan yeter ki gurbette olmasaydı. Şimdiye kadar başına gelen her sıkıntıyı geçmişinden güç alarak ve tecrübelerini kullanarak aşmayı başarmıştı.  Şimdi de geçmişine bir yolculuk yapması gerektiğine inandı ve hep yaptığı gibi anavatanını yani çocukluğunu düşünmeye başladı. Bir esrar perdesi sardı bütün benliğini, şimdi çocukluk yıllarında, köyündeydi... Dört mevsimin mütemadiyen yaşandığı yıllarda büyümüştü. Tek televizyon kanalının olduğu, sobalarda ithal kok kömürlerinin yakıldığı, radyolarda çalınan türkülere herkesin eşlik ettiği, köyün tek iletişim kaynağının bekçinin evindeki masa büyüklüğündeki telefon makinesiyle sağlandığı zamanlardı.  Uçsuz bucaksız bozkırın orta yerindeki köylerinde ilkbaharda umutlarını yeşertip yazın harman eden, ekim ayınd

Anlam Yüklediğim Kelimeler

İfade dünyamızın anlam kazanmasını sağlayan trenin nahif vagonlarıdır kelimeler. Kelime vagonlarının oluşturduğu cümle katarlarının  birbirine bağladığı her şey bizi ifade eder.  Kelimelere yüklediğimiz anlamlarla kurulan cümleler ifadelerimizdeki; açık, duru ve keskin hatlarla duygularımızı taşır karşımızdakine.  Anlam yüklediğimiz kelimeler farklı farklı olabilir. Ben üzerinde en çok düşünüp kafa yorduğum bazı kelimeleri aşağıda sizlerle paylaşarak kendimi ifade etmeye çalıştım.  Dolunay Aynı gökyüzü kiminin hasretinin, kiminin vuslatının çatısı. Bazısı gam çekip ağlarken bazısı güler. Aç ile tokun, dost ile düşmanın, haklı ile haksızın aynı gökyüzünün kapsayıcılığı altında, aynı ay ışığını izlemesi ne garip şey. Sevda türküleri söyleyenler ile dert çekip inleyenlerin aynı zaman ve mekanı paylaştığını düşündüğümde derin bir hüzün kaplıyor benliğimi. Gariban yüreğime fazla geliyor bu haller. Gözlerimi kapatırken maddenin anlamsız gerçeğine mananın dehlizlerle kaplı sırrını düş

Geleceğin Dünyası

Robot Benim adım 'Robot'. Herkesin anlayabildiği adım yani. Hani bilimkurgu filmlerinde görüp sonrasında günlük hayatınızda yavaş yavaş kullanmaya başladığınız teknolojinin son harikası olan aletlerdenim. Bugünlerde yürüyebilen, zıplayabilen, merdiven çıkabilen, hatta dans edebilen türlerimi bile yapıyorlar. Yakında insanların fiziksel olarak yapamadıkları işlerde hatta maalesef savaşlarda bile beni göreceksiniz. Son zamanlarda yapay zeka teknolojisi sayesinde konuşabiliyorum bile. İnsanların hareketlerini takip ederek yapabileceklerini kestirebildiğim için akıllı robot da diyorlar bana. İnsansı robot teknolojisinin geldiği son noktayı kestirebilmek için bile yapay zekayı kullanıyorlar insanlar. Yapay zekalı insansı robotların gelecekte birçok işi üstlenerek insanların; işgücü olarak işlerini kolaylaştıracakları, onlarla arkadaşlık ederek sosyal manada destek sağlayacaklarından bahsediliyor. Kemal Sunal serisinden birisi olan 'Japon İşi' filminde Kemal Sunal'ın sevd

ASIL | SURET | GERÇEK

Asıllarla suretlerin sahnesidir hayat. Adına hayat denilen bu sahnede asıllarla suretlerin duruşmaları sürerken, gerçeği arar dururuz. Duygularımızda, işlerimizde ve ilişkilerimizde bazen asıllara bazen de suretlere bürünerek hayatımızı sürdürürüz. İnsan için aslolan ise kendi gerçeğini bilmektir. Bu gerçek bizi biz yapan benliğimizden gelir. Benliği ahlaki prensiplerle işleyen, temiz ve insani duygularla kaplı bir insanın suretlerle işi olmaz. Hayatı yekten ve asıllarla yaşar. Sade bir mantıkla, evrensel değerlere uygun, iyilik temelli bir dünyası olur. Genelde çok çevresi, parası ve itibarı olmadan da geçip gider... Kendi gerçeğinin farkında olmayan, benliğinde ahlaki kırıklıklar barındıran insan ise genelde suretlerle yaşar. Sureti haktan görünmeye çalışsa da hayatı taklit ve tenkitlerle doludur. Başka kişileri veya grupları taklit ederek giriştiği iş ve ilişkileri yüzünden bir türlü kendi olamadığı gibi bunları tenkit ederek de enerjisini

Sınırlarını Keşfet

Elmas ile kömür  Elmas ile kömürün hammaddeleri aynıdır. İkisi de karbon atomundan oluşur fakat birisi paha biçilemez bir mücevher, diğeri ise sıradan bir madendir. Yazımız kömürün elmas olduğu sınırın insan hayatındaki yansıması ile ilgilidir.  Kömürün elmas olabilmesi için belirli aşamalardan geçmesi gerekir. Bu aşamalar insan hayatı için de benzerdir.  Bu bazen sıkıntılı  bir eğitim hayatı  sonucunda edinilen güzel bir meslek veya zorlu uğraşlardan sonra kazanılan herhangi bir başarı olabilir. Belirli aşamaları geçemeyenler de potansiyeli olmasına karşın fark edilemeyen birisi olarak silinir gider. Başarmak için kişinin potansiyelini ve sınırlarını  keşfetmesi gerekir. Kişi eğer önündeki sınırın, engelin veya duvarın ne olduğunu fark eder ve  onu ortadan kaldırarak hayatına devam ederse başarıya ulaşmış olur. Görünmez duvarlar Hayatımızdaki görünmez duvarlarla ilgili bu durumu özetleyen ve çoğumuzun bildiğini düşündüğüm bir deney ile devam edelim.  Deneyde ortasından cam

Mantık ve Diyalektik

Felsefeyi pozitif bilimle harmanladığımızda meydana gelecek olası sonuçları irdeleyeceğimiz, okurken sizi düşünce ufkunda yolculuğa çıkaracak yeni bir yazıda baş başayız. Düşünmenin tarifsiz lezzetini tadan insanoğlunun bunu eylemli bir hale getirmesiyle birlikte felsefe biliminin ilk eserleri ortaya çıkmıştır diyebilirim. Tarihi neredeyse insanlık tarihine eş olarak değerlendirilen bu bilim üzerine çalışma yapmak birçok devirde zor veya imkansız olsa da insanlık bu değerinden hiç vazgeçmedi. Modern felsefenin babası ithaf edilen Descartes'in "düşünüyorum öyleyse varım" meşhur sözünü neredeyse bilmeyen yoktur. Descartes'in ifade ettiği gibi düşünmek var olmanın sebebi değil, sonucudur. İnsanın düşünen bir varlık olarak ve aynı zamanda akıl sahibi olduğu gerçeğinden yola çıkarak; kendine, çevresine, toplumuna ve evrensel bazda dünyaya karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklarını düşünme yetisi ile aklını birleştirerek pozitif bilgiyi elde etme ve bunu teknik anla

Alevilik

İnsanı hayatın orta noktasına koyarak; felsefesini, öğretilerini, türkülerini,  deyişlerini hep insan üzerine yoğurmuş bir Anadolu zenginliğidir Alevilik. ''Alevi'' Ali'yi seven, Ali'nin yolundan giden anlamına gelmektedir.  İslam çerçevesinde; Hz. Ali ve on iki imamın yorumlarının dünya görüşüyle harmanlandığı bir öğreti olarak anılır.   Tarihin en acı olaylarından biri olan Kerbela Vakası (680), tarihi süreç içerisinde görülen etkileriyle İslam toplumunu Alevi-Sünni olarak ikiye ayırmıştır.  Türklerin İslamiyet'i  kabulü b u elim hadisenin bir hayli zaman sonrasına tekabül etse de Türk toplumu da bu ayrışmadan nasibini almıştır. Tarihsel süreçte inançları üzerinde  çeşitli şer odakları tarafından yanlış söylenti ve uydurmaların çıkarıldığını ve bunun  zaman zaman  bazı devlet ricali tarafından da desteklendiğini görürüz.  Bu sebeplerden dolayıdır ki toplumun geri kalanı tarafından yıllar yılı memleketin en ücra köşelerinde yaşamak zorunda bırakılmışlardır.

Cumhuriyet Nedir?

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk,  “ Cumhuriyet nedir? ”  diye soran bir köylü vatandaşa “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir” demişti. İşte bir doğu masalındaki Zümrüdüanka kuşu misali küllerinden doğarak, bu sefer yüzünü batıya dönen genç Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesiydi... Hamuruna; emek, kan, ter ve gözyaşıyla beraber bir ulusun kaderini ekleyip bunu inançla mayalayan Türk milleti Cumhuriyet'i ilan ederek muasır medeniyetler ailesinde ilerleme gayesini kendisine şiar edindiyse bunu 'mavi gözlü bir dev' ve onun en büyük eserim dediği Cumhuriyete borçlu diyebiliriz. Türk milletinin yıllarca süren geri çekilme ve savunma pozisyonunu terk ederek ileri atılma ve kayıplarını telafi etme fırsatı bulduğu Kurtuluş Savaşı; 19 Mayıs 1919'da Samsun'da doğan güneşin batışını takip eden 3 yıl 4 ay 26 gün sonra Mudanya Ateşkes Antlaşması ile son bulduğunda; iç ve dış düşmanlarından, yüklerinden, hurafelerinden ve zamanın gerisinde kalmış yönetim tarzından kurtulan Anado