Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Dijital Çağda Türkiye

Dijital teknolojilerin yaşamımıza izin almadan girdiği bir çağda yaşıyoruz. Bundan çok değil, on sene öncesinde şimdiki teknolojilerin neredeyse hiçbirisini konuşmuyorduk.  Sanal bir dünyada gerçek alışverişlerin yapıldığı; mesleklerin, kültürün, vatandaşlık bağının, sosyalleşme olgusunun, gazeteciliğin, imajın dijitalleştiği bir çağ bu.  Nesnelerin internetinin gündeme gelmesiyle bundan 8-10 sene sonrasında dünyada 50 milyon araç/gerecin birbirine internet ortamıyla bağlı olacağı tahmin edilen dijital çağda; arabanız garaja yaklaşırken su ısıtıcınız içeceğiniz kahvenin suyunu kendi kendine ısıtmaya başlayacak, en iyi aydınlatma ve ısıtma/soğutma tercihleri size göre akıllı evinizde ayarlanırken yapay zeka ürünü hologram ev arkadaşınız sizi karşılayacak, giysiniz sağlık sorunu ile karşılaşabileceğinizi doktorunuzla paylaşacak desem bana inanmayabilirsiniz. Akla hayale sığmayan imkanlar ve zamanın neleri getireceğini bilmediğimiz teknolojiler ile donatılmış bir zaman dilimine; tüm

Çağımızda Okuryazar Olmak

Yazımızda ; çağın okuryazarı olmak nedir, nitelikli ve entelektüel kişilerin özellikleri ve çağının okuryazarı olarak Türk ve dünya tarihine damgasını vurmuş kişiler üzerinden örnekler vererek çağın okuryazarı olmak konusunu, yaşadığı çağın gereklerini yerine getirmeyen kişilerin özelliklerini siz değerli okuyucularıma sunmaya çalıştım.  Biraz iddialı olsa da örnek sorularımız da şunlar; navigasyon programları kullanarak yön bulamayan, akıllı telefon uygulamaları ile hayatını kolaylaştırmayan, sosyal medyayı etkin ve doğru kullanarak iletişim kuramayan, dilini bilmediği bir ülkede akıllı telefon uygulamaları ile seyahat edip iletişim kuramayan biri ... Bir insan, çağımızda sadece okuması yazması var diye okuryazar sayılabilir mi? Asıl düşündürmek istediğimiz konu tam da budur.   Bütün bunlardan yola çıkarak; Drone teknolojisi, robotik kodlama, yapay zekâ vb. konuları ile Fatih Sultan Mehmet'in, Nikola Tesla'nın, İbn-i Sina'nın  alakasını merak edenler buyursunlar ef

Sayın hamili kart sahibi kardeşim ;

ETİKETLER  Meselemiz ne senin kartın, ne de mesleğin/etiketin...  Meselemiz etiketimizin yani mesleğimizin, kişiliklerimiz ve cemiyet hayatı üzerine yansımaları…  Şimdi, benlik algınıza sesleniyorum.  Benlik algısı kısaca kişinin kendisi hakkındaki algılarıdır. Ben dürüstüm, ben öfkeliyim, ben hırslıyım, ben çalışkanım, iyiyim, sabırlıyım, kararsızım vb…  Kişideki kendine güven, olumlu ve gerçek bir benlik algısı ile mümkündür. Bu sebeple de kendimize olan güveni sağlamak için olumlu ve gerçek benlik algısına nasıl ulaşacağımızı bilmemiz gerekir.  Olumlu ve gerçek benlik algısına sahip bir insanın cemiyet hayatındaki katkıları şüphesiz sayılamayacak kadar fazla olacaktır. Kişinin bu benlik algısı onu olması gerekene götüren ve kişiliğini şekillendiren bir olgu olacaktır.  Cemiyet hayatında hiç kimse faydasız değildir. Her birey, önemli bir işlevi yerine getirmektedir; bütünü oluşturan yapboz parçaları gibi, bireyler de cemiyeti oluşturmaktadır.  Eşyanın tabiatı gereği toplum hayatın

Gönül

Kendisi özbeöz Türkçe bir kelimedir; “gönül”  Başka dillere çevrilmesi pek de mümkün olmayan, Çevrilmeye çalışıldığında hep anlamı azalan, anlamını yitiren, Sadece ve sadece yürek dilinde telaffuzu mümkün olan bir sözcüktür... Sözcüktür; fakat dili de vardır, lügatı da, Gönül dili bilenler, gönül diliyle anlaşır... Gönülden türküler/şarkılar konulur bazen albümlerin isimleri, Türkülerimizde ve şarkılarımızda çok sık tekrarlanır, şiirlerimizde efsunlu bir satırın içinde bulur kendini. Kullanıldığı yer ister türkü olsun ister şarkı, şiir, nesir... Hep bambaşka anlamlar katar dokunduğu yerlere... Neşet Ertaş'ın türküsünde gönlün dağı olur, ‘ Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca / Akar can üstüne sel gizli gizli ’  Diye seslenir gönül ehline büyük üstat... Sabahattin Ali'nin şiirinde bir çağrı olur, ‘Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma /  Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül, aldırma ’ diye haykırır işitenlerine... Anlatırken ‘ gönülden dinleyiniz

Özgürlük Kavramı ve Akıl Üzerine

Özgürlük nedir derseniz, en baştan söyleyeyim. Dünyadaki tanımları kadar geniş bir kavramdır...  Bir çok düşünür, bilim insanı, felsefeci, öğretmen, işçi, yurdum insanı gibi toplumun her kademesinde bulunan kişiler tarafından farklı tanımlarla karşımıza çıkar özgürlük. Benim anladığım herkesin bir özgürlük tanımının olduğudur. İnsan psikolojisi açısından her insanın farklı bir yapıda bulunduğu bir gerçektir. De ki: “Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.” (İsra 84)  Yukarıdaki ayet bizlere her insanın farklı fıtrat üzere yaratıldığı gerçeğini bildirir... Her insanın farklı bir mizacı ve fıtratı varsa herkesin de özgürlük anlayışının birbirinden farklı olması çok normaldir o halde...  Hatta herkesin hayatında farklı zamanlarda farklı kavramlarla tanımlanır özgürlük.  Bana, özgürlük nedir diye sorarsanız? Kendi hayatım üzerinden, örneklerle anlatayım. Yedi yaşımdayken sorsaydınız bu soruyu ban

Şiir ve Sihir

Söz, kalemle buluşunca...  Bir mucize gerçekleşiverir hemen oracıkta. Sihirli bir cümle ortaya çıkıverir. Bazen tek bir cümledir bu. Bazen bir kaç cümle hepsi hepsi... Ve ... Sihirli bir zarf içinde sahibini arayan bir mektup misali Dokunacağı yüreğe iyi gelmeye, Dokunacağı yüreğe hissettirmeye gidiverir ... Aşkı, sevgiyi, coşkuyu, hasreti ... Şiir derler adına evet. Ve sihirlidir bence... Sihirli olmasa bu kadar kişi, Ezberler miydi ki, adını ezberler gibi. Adına şiir denilen bu tılsımlı cümleleri... Sihri ne midir peki? Kerameti kendinden menkul derler eskiler, abartarak anlatan kişiler için. Dur yahu ne abartıyorsun kardeşim diyenler ! Peki abartıyor muyum abartmıyor muyum ? Hep birlikte bakalım ne dersiniz? Girdiği bir iddia için : 'Kaybedersem eğer, soyadımı değiştiririm' diyen Cemal Süreyya, kaybettiği iddiadan sonra olmuştur Cemal Süreya ... Cemal Süreya’nın ilk aşkıdır Seniha.  Orta ikide sınıfın en güzel kızı Seniha ya aşık olur, derslerde onun