Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bilinç/sizler

Kadınlara, çocuklara, hayvanlara ve ağaçlara zalimce davranılan bir dünyada, türlü kötülükleri gerçekleştiren bir güruh ile beraber, aynı gök kubbenin altında, acılarla dopdolu bir çağda yaşıyoruz. "Ben bu çağdan nefret ettim. Etimle, kemiğimle nefret ettim." diyen Cahit Zarifoğlu ağabey ne güzel demiş.  Her geçen gün nefret etmeye binlerce sebebimizin olduğu kirli bir çağ bu. Acının dini, dili, ırkı, cinsiyetinin olmadığı gibi yürekleri yakan acıların tarifi de mümkün değil... Gündeminin sık sık değişmesine alışan bir toplum olarak; acılara, zalimliklere, hunharca işlenen cinayetlere ve türlü kötülüklere de alışıyoruz diye düşünüyorum. Her geçen gün; kadın cinayeti, hayvan katliamı vb. cinnet örnekleri gibi olumsuz örnekler, basın ve sosyal medya tarafından bir marifet gibi gözler önüne seriliyor.  Bazı basın organları sırf reyting uğruna bu tür kötülüklerin ifşa edilip, insanların ayıplarının duyurulması ve ayyuka çıkarılması şaklabanlığına soyunurken, onları izleyen güruh

Akılları Başa Getiren PANDEMİ

Bakmakla görmenin o tarifi zor ilişkisini anlatan eşsiz bir fotoğraf. Bir perspektifteki ağaç parçalarının gölgelerle dansı... Aslında sadece ağaç parçalarının fotoğrafı. Görebilene… Konunun pandemiyle ne alakası var demeyin lütfen, sözümüz bakmakla görmenin dehşetengiz ilişkisini anlayabilene. Az sonra sizi düşünmeye sevk edecek bir yazı okuyacaksınız. Genelde yazılarımda hep bu vurguyu yapmaya çalışırım fakat bugünlerde ‘düşünmeye’ daha çok zaman ayırdığımız bir gerçek.  Benzer cümleleri başka arkadaşların kalemlerinden de okuyoruz fakat gelin bir de benim cümlelerimle okuyun. Yazımda ''Düşünüyorum öyleyse varım.'' türü felsefi  cümlelerle de konuyu derinleştirmeden yazacağım. Doğrudan ve ezbere olmayan cümlelerle sizi düşünmeye davet ediyorum. Düşünme eylemi olan ve insani bir çabanın tezahürü diyebileceğimiz, kadim geleneğimizdeki ''tefekküre...'' Haydi başlayalım: Zamanın çarkı Firavunun sinekle imtihanını, pandeminin insanlıkl

Bilgi: Görgü: Kültür:

Bilgi : Bilgi konusunun girişine bilimsel bir araştırma olan Dunning–Kruger Sendromu hakkında bilgi vererek başlayalım. Dunninng - Kruger Sendromu, Justin Kruger ve David Dunning’in literatüre eklediği bir kavram. Cornell Üniversitesinde görevli psikologlar olan Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine ve 2000’de Nobel almalarına neden olan bu tanı halk arasında, ''Cahil cesareti'' olarak tanımlanan bir kavramı işaret ediyor. Teorilerinde kısaca, '' Cehalet ; bireyin kendine olan güvenini, gerçek bilgi ise güvensizliğini arttırır'' diyorlar. Bu konudaki araştırmalarında ulaştıkları sonuçlar şöyle : Niteliksiz insanlar, az sayıdaki var olan niteliklerini abartma eğilimindedir. Niteliksiz insanlar, hangi ölçüde ve ne oranla niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, etraflarındaki nitelikli insanların kabiliyetlerini görüp anlamaktan da acizdirler. Niteliksiz insanların bilgileri ve görgüleri eğitimle ar

Duvarlar Konuşur mu?

Duvarlar eskiden de konuşurdu. Şimdi de konuşur.  Fakat insanlığın daha müşfik, daha munis ve daha muhlis olduğu demlerde daha iyi anlaşılırdı... Nasıl mı konuşurdu duvarlar ?  Üzerlerine yazılan yazılarla konuşurdu. ''Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa'' diyen Faruk Nafiz'in Han Duvarları da böyle idi. Evet ne yazılırsa o lisanla konuşurdu duvarlar ve derdi olanın derdini aktarırdı okuyana.  Duvar yazıları ile aktarılan duygular bazen bir şairin şiirinden bir kesit, bazen de bir slogan olurdu. M illi bir hasret ise coşku dolu; a şk, özlem veya vuslat ise duygu dolu bir yazı olarak aktarılırdı fırçalara. Ellerine kompozisyon kağıdı verildiğinde doğru düzgün bir yazı ortaya koyamayan, saatlerce arpacı kumrusu gibi düşünen çocuklarımızın karşısında yeni badana yapılmış bir duvar olduğunda yazdıkları duvar yazıları, sözler, sloganlar veya çizdikleri karikatürler birçok şair ve yazara taş çıkarır diyebilirim. Graffiti;  1970'lerin ve 1980'leri

Yarını Dünde Aramak

"Geçmiş zaman odur ki hayali cihan değer"  diyerek geçmişi yâd ederiz ya hani.  Geçmişi düşünüp dalar gideriz bir yerlere... İşte o vakitlerde anılarımız bir sinema perdesi gibi gelir geçer gözümüzün önünden. 'Bir yıl 365 dündür ' diyerek a nılarımızı hatırladığımızda bazen hüzünlenir, bazen seviniriz. Türlü hisler içinde gah ağlamaklı oluruz, gah güleriz. En çok da zaman ne de çabuk geçiyor diye hayıflanırız. Öyle değil mi? Zaman geçmesine geçiyor dostlar,  fakat birikimimiz nedir? Gelin hep beraber kendimize bu soruyu sorup düşünelim. Zaman geçerken nasıl bir birikim yapıyoruz. AN'ı yaşayarak mı geçiyor zaman yoksa berhava mı? İnsan ömrü dediğiniz kısa bir lahza. Göz açıp kapayınca gibi hissettiğimiz olgu aslında kırlardaki  bir kelebeğin ömrü gibi bir şey. Başlangıcını ve bitişini bilmenin; annemizi babamızı, memleketimizi, rengimizi, seçmenin mümkün olmadığı bu kısacık  zaman parçacığında yaşayıp ekip biçip gideceğiz. Gelin kıymet hususunda n

Şehir : İnsan : Kimlik :

Bazı kavramlar adeta gizemli bir şekilde  birbirlerine   bağlıdır.  Bir kavram ifade edildiğinde o kavramın çağrışım yaptığı birden çok kavram hafızamızda belirebilir.  İnsan / şehir / kimlik ilişkisi de bu şekildedir. Girizgah olarak Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin asırlar öncesinden günümüze ışık tutan ifadesiyle konuya dikkat çekmek istiyorum.  ''İnsan, şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür.  Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur.'' İnsan şehrin sokaklarında, evlerinde, parklarında, iş yerlerinde, okullarında,  dolayısıyla birçok mekanında yaşar ve zamanla bu mekanlarda da kendisini inşa eder.  İnsanın fikir dünyasının şekillenmesine yaşadığı şehrin katkısı yadsınamaz bir boyuttadır. Şehrin katkısı hem mimari olarak, hem de şehrin diğer kültür ögelerinin etkileri olarak düşünülebilir. Şimdilerde beton ve demirin tercih edildiği sözü

Adalet : İsraf : Zaman :

5 Dakikada; Bu yazıyı okurken harcayacağınız beş dakikalık zaman dilimi içerisinde dünyada ortalama olarak; 1250 bebek doğacak ve bunların 55'i açlık sınırının altında büyüyecek. Dünyanın değişik yerlerine 1800 yıldırım çarpacak. İrili ufaklı 25 deprem olacak. 90'ı açlıktan olmak üzere 535 kişi hayatını kaybedecek. 81175 varil petrol tüketilecek. Ben bu istatistiği bir internet sayfasında gördüğüm zaman açıkçası üzerinde çokça düşünmüştüm. Dünyanın büyüklüğü ve insanın acizliği karşısında ise sarsılmıştım. Bir yanda ebeveynlerinin banka cüzdanlarında bol sıfırlarla geleceklerini garantiye almış bebekler, d iğer yanda açlık ve  sefalet içerisinde geçecek bir ömre kaç savaş sığacağından bile belirsiz bebekler... Aynı dünyada, aynı havayı soluyarak geçirecekleri süreli bir zaman dilimi içerisinde pek de adil olmayan bir serüvende yaşayacak ve ölecekler. Müzede bir gün ve adalet kavramı; Geçenlerde aile dostlarımızla Çingene